LAL OKUYAN
Çağdaş çocuk edebiyatının önemli isimlerinden biri olan John Boyne’nin 46 dile çevrilen “Çizgili Pijamalı Çocuk” kitabının devamı sayılan, ancak yetişkinlere hitap eden Artık Hiçbir Yer Ev Değil okuyucunun karşısına çıktı. İlk kitabında Auschwitz Toplama Kampı’nda Nazi komutanlarından birinin oğlu Bruno ile kampta esir bir Yahudi çocuğu olan Schmuel’in hikayesini anlatan İrlandalı yazar, yeni romanında Bruno’nun ablası Gretel’in sırlarla örülü yaşam hikâyesini anlatıyor. Boyne, İkinci Dünya Savaşı’nın sonundan günümüze uzanarak, üç farklı ülkede geçen sarsıcı olayları kaleme aldığı romanında; suçluluk duygusu, suç ortaklığı ve yas temalarına işliyor.
ŞEYTANIN KIZI GRETELYazar, yıllar boyunca farklı kimliklerin ardına saklanarak geçmişinden kaçmaya çalışan doksanlı yaşlardaki bir kadının vicdanıyla giriştiği savaşa tanıklık etmemizi sağlıyor. 1946’nın Paris’i, 1953’ün Sydney’i ve 2022’nin Londra’sı arasında gidip gelen bir anlatı karşılıyor okuyucuyu. 2022 yılının Londra’sında, Hyde Park manzaralı bir ev. Şeytanın kızı adıyla da anılan Gretel artık doksan bir yaşına gelmiştir. Sırlarını en yakınlarına bile hiç açmamış olsa da geçmişinden asla kurtulamaz. Bir zamanlar dünyaya Führer’in gözlerinden bakabilme cesaretini gösteren bu yaşlı kadın için savaş hiçbir zaman sona ermez. Çünkü olup bitenlerden ötürü kendi içinde yaşadığı suçluluk duygusundan bir an dahi kurtulamaz. Romanda geçmiş ve şimdiki zaman çarpıştıran bir gerilim karşılıyor sizi. Gretel’in Avrupa’dan olabildiğince uzaklaşmak için kaçtığı Avustralya’da, yaşadığı korkunç olaylar, Londra’ya döndükten sonra toplama kamplarında akrabalarını kaybeden ve geçmişi hakkında hiçbir fikri olmayan bir Yahudi’ye aşık olması. Bu hassas etkileşim anlarının onu nasıl paramparça ettiğine tanık olur okuyucu. Londra’daki güvenli dairesinde film yapımcısı zengin yeni komşusu, karısı ve küçük oğulları Henry hakkında casusluk yapar. Gretel, kendi güvenliğini tehlikeye atmadan, birinin hayatını kurtarmaya hazır olduğunu düşünür. Henry, Gretel’e hem ölmüş erkek kardeşini hem de bir anne olarak başarısızlıklarını hatırlatan hayalet benzeri bir figür olur.
SUÇLULUK, KAÇIŞ VE YÜZLEŞMERomanda bu suçluluk duygusu, “Voltaire’nin dediği gibi her insan, yapmadığı tüm iyiliklerden suçluysa o halde ben koca bir ömrü, yaşanan tüm kötülükler karşısında masum olduğumu ikna etmeye çalışarak geçirmişim demektir. Onlarca yıl kendimi geçmişimden sürgün etmek ve tarihsel hafıza kaybının kurbanı olarak görmek, suç ortaklığından aklanmanın, suçlamalardan beraat etmenin iyi bir yoluydu.” sözleriyle karşımıza çıkıyor. Roman, etrafını saran tarihî olaylar karşısında bir insanın ne kadar kusurlu sayılabileceği ve dolaylı ya da dolaysız yoldan işlediği suçlardan ne denli sorumlu tutulabileceği hakkında sorgulamalara yöneltiyor. Bruno’nun kederli, suçlu kız kardeşi Gretel’in İkinci Dünya Savaşı’nın sonunun kaosundan kaçmaya çalışırken, Auschwitz’e, ailesine ve erkek kardeşinin ölümündeki kendi payına dair anılarıyla boğuşur. Gretel’in kendisinin ve başkalarının kötülüğüyle yüzleşirken arınma çabalarına şahit oluyoruz. Gretel, paylaşabileceği yararlı bilgileri hayatta kalanlar ile kurbanların ailelerine sunma fırsatı varken, Nazi avcıları ve uluslararası mahkemelerle uğraşmaktan kaçınır ve bir ömrü boyunca yalanların tutsağı olur. Londra’da 60 yılı aşkın bir süre kaldıktan sonra bile ihbar edilmekten korkar. Yazar, bu yüzleşmelerde bizi, kefaretin doğasını ve şiddetin daha da kötü bir şeyin önlenmesini haklı gösterip gösteremeyeceğini düşünmeye zorluyor.
2024-11-05 19:44:15