Kadın ve Demokrasi Derneği KADEM, literatüre katkı sağlamak ve mevcut bilgi birikimini ortaya çıkarmak adına geçtiğimiz günlerde 8. Toplumsal Cinsiyet Adaleti Kongresi’ni düzenledi. KADEM Kadın Araştırmaları Dergisi öncülüğünde gerçekleşen kongrenin teması, “Kadın ve Mekân”dı. Panelde, “Kadın ve Mekân” teması etrafında kadın kimliği ve bu kimliğin yerleştirildiği, yerelleştirildiği, ait kılındığı veya uzak bırakıldığı alan ve mekânlar masaya yatırıldı.
Panelin konuşmacıları arasında Suriye savaşının kendisine yüklediği göçmen sıfatı ile yeni bir mekânda var olmanın başarısını gösteren Batool Altawel ve mimarlık mesleğinin bir mekân tasarlamaktan öte bir anlam yüklemek olduğuna inanan mimar Melek Zeynep Bulut da vardı. Altawel “Mekân ve Kimlik”, Bulut ise “Hiçbir Yerde, Her Yerde” başlığı ile “Kadın ve Mekân” temasını kendi deneyimleri üzerinden paylaştılar.Bireyler günlük hayat pratikleri sonucunda kendilerine bir dünya inşa ederler. Zamanla inşa ettikleri bu mekanlar onları kalıplaştırır. Başka bir deyişle, insanlar kendi eylemleri sonucunda mekânları inşa ederler ve zamanla mekânlar onların eylemlerini etkilemeye başlar. Batool Altawel ve Melek Zeynep Bulut, kendi eylemleri ile kendi mekânlarını inşa eden iki genç kadın olarak hemcinslerine ilham oluyor. Altawel, Suriyeli göçmen bir kadın olarak yeni tanıştığı bir coğrafyada kendisine sosyal mekân inşa etmenin; Bulut ise bir mimar olarak anlamı olan mekânlar oluşturmanın mücadelesini veriyor.
GÖÇMEN KADINLAR KENDİ MEKÂNLARINI YARATMALI “Bir göçmen olarak büyüdüğüm için kimlik konusunda ve insanların kendilerini farklı yerde nasıl algıladıkları hakkında farklı fikirlerim vardı. Doğal alanınızdan, mekânınızdan ve evinizden uzaklaştırılmanın, kültürünüzden veya kimliğinizden koparılmak anlamına gelmediğini biliyordum” diyen Altawel, Suriye savaşı nedeniyle Türkiye’ye göç etmek durumunda kalan bir ailenin kızı olarak yaklaşık on yıldır Türkiye’de yaşıyor.Göçmenlerin toplumda veya literatürde yalnızca büyük bir topluluk olarak görüldüğünü söyleyen Altawel, “Bir göçmen olarak senin yüzün, senin karakteristik özelliklerin ve seni diğerler insanlardan ayıran her şey bulanıklaşmaya başlar. UNICEF raporlarındaki bir numaraya dönüşür ve bir birey olarak koca göçmen terminolojisinin içinde kaybolup gidersin” diyor.
Genel kanıya göre “Suriyeli göçmen kadın” teriminin genellikle pasif, muhtaç ve ezilen kadınlardan müteşekkil belirli bir sosyal kategoriyi temsil eden kültürel bir anlam ifade eder. Ancak Altawel, bu kültürel terimin göçmen kadınların çeşitliliğini göz ardı edildiğini söylüyor.
GÖÇ YOLUNDA MADDİ KAYIPLARSuriye savaşının ardından doğduğu toprakları terk etmek zorunda kalan Batool Altawel, şimdiye kadar iki ülke ve altı farklı şehir değiştirmiş. “Çok hareket edince maddi şeyler önemlerini ve değerlerini kaybetmeye başlar. Sürekli bir hareket içerisindeyseniz, yaşamınızı sade ve hafif tutmayı tercih edersiniz. Bir şeylere sahip olmak bir yük olmaya başlar ve ekstra olan her şeyden kurtulmaya başlarsınız” diyen Altawel ve ailesi girdikleri bu göç yolunda maddi olan pek çok şeyi geride bırakmışlar.Altawel, ailesinin yalnızca vatanlarından ayrılmadan bir gün önce çekilen eski bir aile fotoğrafı, yıkılan evlerinin anahtarları ve halihazırda Suriye’de yıkılı olan bazı mülklere sahip olduklarını kanıtlayan geçersiz belgeler gibi bazı eşyaları sakladığını görmüş. Altawel, “Bu değersiz gibi gözüken şeyler ailem için bir değer taşıyor ve bu yüzden o kadar hareket ve bir sürü şey kaybetmenin arasında, bunları sakladıklarına emin olmuşlar” diyor ve ekliyor: “Bu nesneler göçmenler için büyük önem taşır çünkü onlar sosyal alanlarını ve mekanlarını inşa etmek, kimliklerini devam ettirebilmek ve kolektif kimlik algısını yıkmak için onları kullanırlar.”
Bir göçmen olarak, göçmenlerin bir aradalık pozisyonu, orası ve burası arasındaki ilişkileri yarattığını fark ettiğini söyleyen Altawel, göçmenlerin “Nereden olduğunuz” ile “Nerede olduğunuz”u bir araya getiren bir alan oluşturduklarını söylüyor ve sözlerini şu cümleler ile bitiriyor: “Göçmen olmak bir zayıflık ya da yük değildir, göçmen sadece kendi kültüründen uzaklaştırılmış biri değildir. İnsanlar göç ederken, bireysel ve grup kimliklerini yansıtan kendi inançlarını, alışkanlıklarını beraberlerinde getirirler. Ben bir göçmen olarak, kültürünüzü beraberinde getirirken, ona içinde yaşadığımız mekânın kültürü de eklemiş olduğunuzu fark ettim. Sanatçıya öncelikle kimlik dayatması var15 yıla yakın bir süredir mimarlık ve kültür endüstrisi içerisinde çalışan Melek Zeynep Bulut, “Benim için mekan tasarlamak, mimariyi kurgulamak ya da bir sanat anlayışını kurgulamak hiçbir zaman ‘sadece yapmak’ ile ilgili olmadı. Her zaman bu eylemlerin anlamlarıyla ilgilendim” diyor.
Sanat ya da tasarım üretmenin bir teknik ya da görsel izlenim üretmekten çok daha fazlası olduğunu düşünen Bulut, sanat üretiminin sosyoloji ve varoluşsal temellerle ilintili olduğunu söylüyor. Türkiye’de kültür-sanat alanında çalışmalar yürütmenin biraz meşakkatli olduğunu, çünkü kültür-sanat endüstrisiin daha çok belirli kimliklerle ilgilendiğini söyleyen Bulut, sanat yapmak için belirli kimliklere sahip olmak ya da belirli kimlikleri yansıtmanın gerekebildiğini ifade ediyor: “Bu noktada kendi varlığını kabul etmek ve özgüvenle hareket etmek çok önemli. Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de kültür sanatın bir tanımı ve ‘yapma biçimi’ var. ‘Kültürü böyle inşa etmelisin, sanatı böyle inşa etmelisin’ gibi bir algı ve doğruyu belirleme şekli var. Sadece belirlenmiş tanımı inşa ederseniz kültür yapmış olursunuz gibi sınırlar görüyorum… Hayır. Benim inandığım ve üzerine gittiğim bambaşka bir şey var. Sanatı var eden bambaşka bir şey var. Varlığımızı kuşatan başka bir yer var ve ben bununla ilgileniyorum. Bu dinamikle kendi alanımızı yaratabileceğimizi, yaratmamız da gerektiğini söylemek istedim. Dolayısıyla bir şeyi kırmak, bir şeye karşı bir şey yapmak ya da bir yere kendini kabul ettirmek değil benim meselem. İnandığım ve peşinden gittiğim başka bir şey var ve bunun bir jürisi yok.”
Mana aleminden madde alemine geçiş“Biz mana aleminden, madde alemine geçerken temasımız mekânla başlar. İlk mekân anne rahmidir” diyen Bulut, çok uzun yıllardır bu konunun derinliğini hissedip, üretmeye çalıştığını söylüyor.Mekânın aslında neye inandığımızı da şekillendirdiğini ifade eden Bulut, “Siz eğer cisimle bağlantıda bir dinamiğiniz varsa, sınırlar yaratırsınız. Merdivenler yaratırsınız, koridorlar yaratırsınız. Fakat siz soyut dinamikleri baz alıyorsanız, orada mekan başlar” diyor ve ekliyor: “Ben bunu sadece bir fikir veya tez olarak görmüyorum. Buna inanıyorum. Bunu varoluşumuzun bir getirisi olarak görüyorum. Bizler sonsuz varlıklarız. buradan yalnızca geçtiğimize inanırız ve biz böyle bir sonsuzluk bilinciyle kuşatılmışız. Bu bilinçle üretmeliyiz. Bu bize zamansızlığı da mekânda adaleti de doğru yaşam bilgisini de verecek. İlk mekân vurgumunaz çok altlıkları bunlar.”Yeniden Böyle Daha Güzelsin
Suriyeli mültecilerin yüzde 60'ı yurtlarına dönmek için uygun zamanı bekliyor
Video: Dondurulmuş bir an parçası: Göçmek
2024-11-11 16:50:46