Yaşam >> Yeni Şafak Hayat


Musikimize yeniden bir ömür bahşeden alperen: Yusuf Ömürlü


Link [2022-12-03 06:52:20]



Bu toprakların kendi öz musikisi ile olan irtibatında yakın tarihimizde maalesef sancılı süreçler yaşandı. Ancak pek çok isim gibi Yusuf Ömürlü de musikimizin son dönemde ihyası ve unutturulmaması için büyük bir gayret gösterdi.

Dün, İstanbul deyince akla musiki gelirdi. Musikimizin kendi yurdunda garip kaldığı süreçlerde dahi musikimiz, hem icracıları, hem de meclisleri ile adından söz ettirirdi. Bugün çok az meclisten öz musikimizin sadası yankılanıyor. Sazın ve sözün sustuğu, güzel insanların bir bir aramızdan ayrıldığı demlerde bize düşen onları hatırlamak ve hatırlatmak olmalı hiç şüphesiz. 2020 yılında aramızdan ayrılan, musikimize sesiyle, sözüyle, yayınladığı Türk Musikisi Klasikleri isimli fasikülleri ile silinmez bir iz bırakan Yusuf Ömürlü’nün hayatı ve eserleri aynı zamanda torunu olan İbrahim Melik Uyar tarafından kaleme alındı. Uyar, hem dedesine karşı vefa örneği göstererek hem de ilmi hassasiyeti kuşanarak bir yüksek lisans tezi hazırlamış sonrasında tezini Yusuf Ömürlü’nün talebeleri, dostları ve yakınlarının da beyanları ile zenginleştirerek kitaba dönüştürmüş. Bir Musiki Alpereni Yusuf Ömürlü (Nefes Akademi Yayınları, 2022, 414 s.) kitabı 84 yıla sığan ve musikimizin yeniden ihyası, geleceğe taşınması noktasında verilen emek ve gayretin hülasası olma özelliğini taşıyor.

EVLADIM BİZ BİRBİRİMİZİ BİLİRİZ

Yusuf Ömürlü’nün hayat çizgisini Samiha Ayverdi’den önce ve sonra olarak tasnif eden Uyar, Ömürlü’nün 1959 yılında Şeb-i Arus törenlerinde Samiha Ayverdi ile karşılaşması sonrasında, bu ismin hayatında silinmez bir yer edindiğini naklediyor. Ömürlü, Konya seyahatini aktarırken Konya’ya özel bir araçla yola çıkıldığından ve yolculuk esnasında Ankara’ya uğranıldığından söz ediyor. Sonrasında yaşananları şu cümlelerle anlatıyor:

“Otobüsümüz Ankara’nın bilmediğim bir sokağında durdu. Küçük bir grup bizi bekliyordu. Önümdeki koltuğa oturmaya hazırlanan uzun boylu hanımın yüzündeki güzelliği görür görmez, nadir rastlanır bir fevkaladeliğin karşısında olduğumu hemen anlayıverdim. O andaki heyecanımı, hayretimi, hayranlığımı bugüne kadar hep yaşadım. Hakk’a yürüdükleri 1993 yılına kadar hep karşılaşmamda aynı tatlı heyecanı duydum. Hala da aynı kuvvetle tahayyül ettiğim zamanlar, aynı çehreyi, gerçek gibi görür, heyecanlanırım. Hemen anlaşılacağı üzere bu harikulade insan Samiha Ayverdi yani Samiha Anne’ydi. Çok net, çok düzgün ve nüanslı bir söyleyiş güzelliği ile ‘Hoş geldin Yusuf oğlum’ dediler. Daha önce tanışıp görüşmediğimiz için adımla hitap edilmiş olmama biraz şaşırdım. Bu halim karşısında da ‘evladım, biz birbirimizi biliriz’ demeleriyle, o andan itibaren nasıl bir dünyada kimlerle birlikte yaşayacağımı, büyük bir doğrulukla hissettim. Demek, Samiha Annemin ‘biz’leri arasında ben de vardım.” (s.74) Samiha Ayverdi, Ömürlü’nün bu safhadan sonra hep milli düşüncesinin ve manevi dünyasının mihmandarı olarak yanında olacaktır. 2 Mart 1970’te cemiyet hüviyetiyle kurulan 1978’de vakıf statüsü kazanan Kubbealtı Musiki Enstitüsü ve daha sonra Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı işte bu milli ve manevi fikir ve işaretin bir yansıması olarak ortaya çıkacak, Yusuf Ömürlü de ömrü nihayet bulana kadar bu ocakta insan yetiştirmeye devam edecektir.

TÜRK MUSİKİSİNİ YENİDEN CANLANDIRIR

Türk Musikisi için yakın tarihimizde maalesef karanlık dönemler yaşanır. 1926 yılında dönemin tek resmi konservatuarı olan Dârulelhan’da Türk Musikisi eğitimi yasaklanır. Türk Musikisi devlet konservatuarı düzeyinde bir eğitime ancak 1975 yılında başlayacaktır. 1934 yılında radyolarda Türk Musikisi yasaklanır. Bu yasak 8 ay devam eder. Türk musikisinin yasaklı yılları batı müziğinin zorla dayatıldığı yıllardır. Yazar Uyar’ın ifade ettiği üzere Yusuf Ömürlü bütün bu yaşanan talihsiz süreçlerden sonra 1970’li yıllarda neşrine başladığı nota ve albüm çalışmaları ile Türk Musikisini yeniden canlandırmıştır. Eser notası bulmakta herkesin zorlandığı bir dönemde Necdet Yaşar’ın ifadesiyle “Yusuf Ömürlü imdada yetişmiştir.” Dostlarının talebelerin ifade ettiği gibi şimdilerde notaya erişim çok kolay ama o dönemde hiç kimse notaya ulaşamıyordu. Aslında herkesin imdadına yetiştiği dönemde Yusuf Ömürlü’nün ciddi sağlık problemleri vardır. Zira 39 yaşında beyin kanaması ve ona bağlı felç geçirmiştir. Sonrasında musiki ona şifa olmuştur.

Yusuf Ömürlü neden bizler için önemli ya da önemli olmak durumundadır? Bu soruya onu hiç tanımayanların dahi küçük bir araştırma ile vereceği cevap Türk Musikisi Klasiklerinin bir seri halinde yayınlanmasına öncülük etmesidir. Zira kitapta da ifade edildiği üzere Yusuf Ömürlü’nün Klasik Türk Musikisi ve Türk Din Musikisi üzerine hazırlamış olduğu 2000’e yakın eser notası ve yönetmenliğini yaptığı toplam dokuz albüm çalışması bulunmaktadır. (s.151)

CİHANGİR ZİKRİNİ İLK KEZ NOTAYA ALDI

Kitapta zikredilen önemli bir bilgi ise Ömürlü tarafından ilk defa yazılan bir eser notasıdır. Bunlardan birisi Samiha Ayverdi’nin isteği üzerine son dönem zâkirbaşılarından Şeyh Selahattin Gürer’den notaya aldığı Cihangir Zikridir. İlk defa Ömürlü’nün notaya aldığı bu eserin notası ise Samiha Ayverdi’nin “Boğaziçi’nde Tarih” isimli kitabında yayımlanmıştır. Kanuni Sultan Süleyman’ın genç yaşta yitirdiği evladı Şehzâde Cihangir adına yaptırdığı Cihangir Camii civarında bulunan halvetî tarikatı Şeyhi Hasan Burhaneddin Cihangirî isimli zâtın akıntıya karşı gitmek isteyen teknelerin Cihangir tepelerine kadar çarpan “eyyam ola yel ese…” nidalarına tevhit seslerini katarak eşlik etmesi ve yaptığı bu zikir aradan geçen asırlarca zaman sonra Yusuf Ömürlü vesilesi ile notaya aktarılmış.

Ergun Balcı’nın şu tespiti ile yazımızı sonlandıralım: “Tasavvuf musikimizi koro icraları dinleterek geniş halk kesimlerine kabul ettiren iki sanatkarımız var: İstanbul’da Yusuf Ömürlü, Ankara’da Ahmet Hatiboğlu. Bu misyonu başlatma önceliği ise az farkla Yusuf Ömürlü’ye aittir.” (s.93-94)



Çok Okunanlar

2024-09-19 19:53:39