Son Dakika >> Gazete >> Yeni Şafak


‘Köprü’ anlatısına reddiye


Link [2022-12-03 03:48:20]



Dünyamız Batılı anlatının gücünü kaybettiği bir dönemden geçiyor. 2. Dünya Savaşı’nın sonunda ABD ve müttefikleri tarafından kurulan uluslararası, ekonomik, siyasi ve sosyal düzen, Berlin Duvarı’nın yıkılışı ve Soğuk Savaş’ın Batılı güçler lehine sona ermesiyle zirve noktasına ulaşmıştı. Nasıl ki aslında uzun 19. yüzyıl, 1939’da sona erdiyse, uzatılmış 20. yüzyıl da, ikibinli yılların ilk 20 yılında ardı ardına yaşanan siyasi, ekonomik ve küresel salgın krizleriyle sona ermek üzere. Küreselleşme anlatısının ve internet devrimini takip eden sosyal medya düzeninin büyüsünü kaybettiği bu dönemde, ABD ve Avrupalı güçlerin ikircikli ve tek taraflı politikaları da daha görünür oluyor. 18. ve 19. yıllarda geliştirdikleri sömürge düzenini farklı yollarla devam ettirme arayışındaki Batılı güçlerin politikaları ne Latin Amerika’da, ne Afrika’da ne Asya’da artık eskisi gibi alıcı buluyor. Öte yandan Batılı güçlere alternatif olarak kendilerini ortaya koyan Rusya ve Çin gibi güçlerin de sistemi daha eşitlikçi ve dengeli bir yapıya kavuşturmak yerine, kurulu olanın nimetlerinden kendileri lehine faydalanmayı seçtikleri de gün geçtikçe görünür oluyor. O nedenle 1945 sonrası kurulan ve değişen güç dengeleri ve gelişen coğrafyalara rağmen sabit tutulan başta Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi olmak üzere diğer uluslararası kurumların, tepeden tırnağa bir reformdan geçmesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Dünya 5’ten büyüktür” sözünde kendini bulan, uluslararası sistemi oluşturan ülkelerin bir konsensüsle biraraya gelmesinden geçiyor.

YENİ GÜÇ DENGESİ

Prof. Dr. Fahrettin Altun’un, Türkçe’ye kazandırılan, “Küresel Belirsizlik Çağında İstikrarlaştırıcı Güç Türkiye” kitabı, böyle bir geçiş sürecinde, Türkiye’nin uyguladığı politikalar ile büyük güçlerin istikrarsızlaştırıcı faaliyetlerine karşı orta büyüklükteki güçlerin nasıl dengeleyici bir rol oynayabileceğini, örnekleriyle göstermesi açısından literatürde önemli bir boşluğu dolduruyor. Prof. Dr. Fahrettin Altun’un hem akademisyen kimliğiyle hem de sahada tarihi gelişmelere birinci elden şahitliği sonucu teoriği ve pratiği mecz ettiği kitabı, başta Batılı güçler olmak üzere Rusya ve Çin’in, uluslararası sistemi nasıl kendi çıkarları için yonttuklarını ve altını boşalttıklarını da bize gösteriyor. Kitapta belirtildiği gibi, “Günümüzde otopilotta seyreden uluslararası sistemin İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından taahhüt edildiği gibi uluslararası ilişkileri istikrara kavuşturması mümkün değildir.” Bu çerçevede Türkiye, bir orta büyüklükte bölgesel güç olarak elini taşın altına koyarak, ateş çemberini andıran çevre bölgesinde düzen kurucu ve istikrar sağlayıcı bir politikayı uygulamaya koymuştur.

GÜÇLÜ LİDERLİĞİN TAŞIDIĞI POLİTİKA

Soğuk Savaş sonrası uluslararası ilişkiler ve Türkiye’nin rolüne ilişkin oluşturulan İngilizce literatürde Türkiye’ye “köprü” rolü ve edilgen bir politika biçildiği görülecektir. Bu çerçevede, Prof. Dr. Fahrettin Altun’un geliştirdiği “İstikrarlaştırıcı güç” kavramı, Türkiye’ye “köprü” vazifesi veren Batılı anlatıya da bir reddiye niteliği taşımakta. Bu yeni politika çerçevesinin altında güçlü bir liderliğin olmazsa olmaz olduğu açık. Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğinde Türkiye’nin savunma sanayiinden, ekonomiye ve diplomasiye kadar geniş bir yelpazede sağlam temeller üzerine inşa ettiği politikaların, ateşle test edildiği bir süreçten geçerek uygulamaya konduğu bir dönemin sonunda, “İstikrarlaştırıcı güç” konumuna yükseldiği yadsınamaz bir gerçek. Kitapta belirttiği gibi “Hem statükocu hem de revizyonist güçlerden farklılaşarak sistemin rehabilitasyonla reforme edilmesini savunan Türkiye… önerilerinde gösterdiği kararlılık ve ısrar, Türkiye’nin hem bölgesinde hem de dünyada istikrarlaştırıcı bir güç olarak çıkmasına yol açtı.”

TARİHE GEÇEN İKİ ÖRNEK

Özellikle, İkibinli yıllar ile birlikte, Batılı ülkelerin sorunun kaynağını oluşturduğu, uluslararası terör, düzensiz göç, ekonomik krizler ve pandemiler karşısında mevcut sistemin ve kurumların cevap vermede yetersiz kalması; BM, NATO, AB vb. uluslararası ve ulusüstü yapıların adeta felç yaşaması karşısında Türkiye’nin ortaya koyduğu insani politikayı kimi zaman sert güçle destekleyerek yürüttüğü süreçler ve nihayetinde diplomasiyi kalıcı sonuç almada öne çıkartan tutumu mevcut küresel ve bölgesek krizlerin çözümsüz olmadığını göz önüne sermiştir. Öyle ki kitapta da belirtildiği gibi hem Suriye merkezli düzensiz göçün bir güvenlik sorunu olmaktan çıkartılarak, insancıl bir bağlamda çözüme kavuşturulmasında hem de Rusya-Ukrayna Savaşı’nda, tüm dünyanın takdir ettiği ve hakkını teslim ettiği küresel gıda krizini önleyen tahıl koridoru anlaşmasının hayata geçirilmesinde Türkiye’nin, Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğinde “İstikrarlaştırıcı güç” uygulamasının işlevselliğini göstermesi şimdiden tarihe geçti.



Çok Okunanlar

2024-11-09 05:18:30