Yaşam >> Yeni Şafak Hayat


Hepimiz aynı denizaltındayız


Link [2022-03-15 07:11:09]



İhsan Oktay Anar’ın bundan sekiz yıl önce Galiz Kahraman’ı yayınladıktan sonra bir daha roman yazmayacağını öğrendiğimizde büyük bir hayal kırıklığı yaşamıştık. Edebiyatımızda kendine has üslubu ve kurduğu yeni dil ile büyük bir hayran kitlesine sahip olan Anar, açıklamasında “Severek yaptığım, zevk aldığım şeylerden biri de roman yazmaktı. Onu da tükettim” diyordu. İşte bu nedenle röportaj vermeyen, münzevi bir hayat süren İhsan Oktay Anar’ın yeni bir romanla döneceğini öğrenmek 2022’nin önemli haberlerinden biri oldu. Üstelik roman yeni yayınevi Everest tarafından okura ulaştırılıyordu. Yazar tükettiğini söylediği yazma işini yeniden sevmeye mi başladı, yoksa -başka bir iddiaya göre- 2014 yılından önce yazmaya başladığı romanını bitirmeye mi karar verdi bilinmez ancak Tiamat’ın yayınlanması gittikçe kısırlaşan edebiyatımız açısından bu yılın güzel olaylarından biri oldu.

DENİZİN ALTINDA SOLUK SOLUĞA BİR MACERA

Tiamat, 1915 yılında Birinci Dünya Savaşı devam ederken bir Osmanlı denizaltında geçen olayları konu ediniyor. Sinematografik bir kurguya sahip olan roman, okur için macera filmi tadında soluk soluğa ilerliyor. Denizaltında bir arada hayatta kalma mücadelesi veren kahramanlarımız, tıpkı Osmanlı gibi birbirinden farklı meşreplerden ve kültürlerden karakterlerin dünyasını yansıtıyor. İhsan Oktay Anar’ın denizaltıyla ve makinalarla ilgili o dönem kullanılan jargona hakimiyeti kitapla ilgili yaptığı çalışmanın derinliğini gösteriyor. Okur olarak anlamını bilmediğiniz pek çok kelime ve denizcilik terimi ile boğuşurken bir yandan da olayların nasıl gelişeceğinin peşinden koşturuyorsunuz. Tüm bu koşturmaca içinde ise yazarın diğer kitaplarında da olduğu gibi inşa ettiği dilin lezzetiyle edebiyatın büyüsüne yeniden kapılıyorsunuz.

İHSAN OKTAY ÜSLUBUYLA DERİNLERE DALMAK

Zaten İhsan Oktay Anar’ı biricik yapan da ne kurguları ne de anlattığı şeyler. Onun en önemli alametifarikası eski Türkçe dediğimiz dille postmodern dili harmanlayarak oluşturduğu melez üslup. Tiamat’la birlikte özlediğiniz o dile ve üsluba yeniden kavuşmak, cümlelerin içindeki felsefi anlamlara dalmak maceranın kendisinden daha iyi geliyor.

Kitapla ilgili yapılan yorumlarda romanın filmleştirilmesi gerektiği sıkça dile getirildi. Ancak okur olarak üslubun bu denli baskın olduğu bir kitap filmleştirilirse nasıl olur demeden geçemiyorsunuz.

Tiamat’ı okurken insanın iyi ve kötü yanlarıyla, ifritlerle, makinelerle, zombilerle, inançlarla, hayatla ve ölümle hesaplaşıyor, ne olursa olsun mürettabatın sonunu merak ediyorsunuz. “Hepimiz aynı gemideyiz” cümlesinin zihninizde yankılandığı macerada yazarın aslında dünyayı mikrolaştırıp bir denizaltına hapsettiğini içten içe hissediyorsunuz. Tiamat’ın son ana kadar denizin altında verdiği mücadelede siz de kendi payınıza düşen kısmı alıp romanın kapağını kapattığınızda bir masalın içinden yeryüzüne fırlıyorsunuz. Ayaklarınızın yere bastığı yeryüzünün o denizaltından çok da farklı olmadığını anlamak ise sizi yeniden ister istemez o masala çekiyor.



Çok Okunanlar

2024-09-23 00:36:51