Yaşam >> Yeni Şafak Hayat


Elime alınca kokladım


Link [2022-10-15 04:52:20]



İlk eseriniz yayınlandığında neler hissettiniz?

Yıllar önce bir rüyamda herhangi bir boşluğa ya da yükseltiye izin vermeyen bir meydanda çok sayıda çocuğun uzun boylu bir adamın çevresinde “Babamız, babamız” diyerek döndüklerini görmüştüm. Heyecanla yanımdaki kişiye çocukların çevresindeki döndükleri bu kişinin kim olduğunu sorunca, Hz. İbrahim cevabını almıştım. Anarşist Karga’nın yayımlandığı haberini aldığımda çocukların o an ki neşe ve coşkularına ben de ortak oldum.

-Kitabınızı elinize alınca ilk olarak ne yaptınız?

Anarşist Karga’yı elime alınca kokladım. Her bir sayfasını tek tek kokladım. Sanki o an, “Aluştadan esken yeller yüzüme vurdu/Balalıktan özken evge közyaşım tuştu.” Sanki o an, âlemlerin Rabbi Yüce Allah’ın kendisine, “Seni kutsayacak, sana ün kazandıracağım/Bereket kaynağı olacaksın/Seni kutsayanları kutsayacak, seni lanetleyenleri lanetleyeceğim.” diyerek yücelttiği İbrahim’dim.

-Kitabınızı ilk kime imzaladınız?

Yıllarca bir zübde-i âlemin kendi bedeninde yaratılışına şahit olan bir anne gibi farklı heyecanlar yaşamış, karşıt duygular arasında gidip gelmiştim. Kitabı elime aldığımda kendi Zemzem’ime kavuşmuş, Safa ile Merve arasında sürekli say yapmaktan kurtulmuştum. Anarşist Karga ölü doğmamıştı. İçim içime sığmıyor, fakültedeki odam bana dar geliyordu. Önce, Hacer gibi koridorun bir başından diğer başına gidip geldim, sonra sevgili hocam Tacettin Şimşek’in kapısını, padişahından aldığı fermanı halka duyuran bir tellal gibi; “Yok mu ehli? Ehline denk gelmeyen her şey ziyan olur. Yok mu ehli? Ehline denk gelmeyen inci de mercan da ziyan olur.” seslenip çalarak imzalı kitabı hocama takdim ettim.

SEKİZ–ON YAŞLARINDA YAZMAYA BAŞLADIM

-Yazmaya nasıl başladınız?

Yazmaya, sekiz - on yaşlarında tanıdığım bir garip Cafer Ağabey’in trajedisini öyküleyerek ölümsüzleştirme arzusu duyunca başladım. Cafer Ağabey, Orhan Veli’nin bir garip Süleyman Efendisi’ne çok benzetiyordum. Cafer Ağabey en az Süleyman Efendi kadar çirkindi. Üstelik kambur ve bakımsızdı. Ayrıca Cafer Ağabey de Yusuf Atılgan’ın “Tutku” adlı öyküsündeki Osman gibi çevresi tarafından alaya alınan biriydi. Yine Osman gibi köyün en güzel kızına âşık olmuş, sevdiği kız tarafından horlanmıştı. Cafer abinin yaktığı ateş yıllarca sinemde köz olarak kaldı. Liseye başladığım dönemlerde harelenen bu köz, bana ilk öykümü, Bir Garip Cafer Efendi’yi, yazdırdı.

-Gece mi yazarsınız, gündüz mü?

İnsan bu, gecesi başka bir âlem gündüzü başka bir âlem. Genelde gece, el ayak çekildikten sonra yazarım. Gece yazarken zihnimde sayısız çağrışım uyanır. İnsan kendisini geceleyin sigaya çektiği için zihninde farklı çağrışımlar uyanıyor. Zihinde uyanan bu çağrışımlar, bir kurgu etrafında metne aktarıldığında ortaya öykü çıkıyor. Bu sebeple öykü, hem gecenin bir nüvesi hem de bir vicdan muhasebesi.

-Defter mi bilgisayar mı?

Efendim ben çabuk ölüp tez soğuyan biri olduğum için öykülerimi önce deftere sonra bilgisayara geçiyorum. Sekiz defterim var. Birinci defterime heyecan adını verdim. Zihnimde aylarca sancı çeken öykümü, serbest çağrışım yöntemiyle bir çırpıda bu deftere geçiririm. Daha sonra sırasıyla turkuaz renkli arzu, kırmızı renkli aşk, gri renkli istiğna, mavi renkli tevhit, yeşil renkli hayret ve son olarak beyaz renkli yokluk defterine geçiririm. Öykümü bir defterden diğerine aktarırken anlatı üzerinde mutlaka bazı ekleme ya da çıkarmalar yaparım. Defter defter damıttıktan sonra ise öykümü bilgisayara aktarırım.



Çok Okunanlar

2024-09-20 12:48:24