Yaşam >> Yeni Şafak Hayat


Dergiler edebiyatın kendisi


Link [2022-02-15 04:51:09]



Dergilerin edebiyat üzerindeki etkisi görmezden gelinemeyecek kadar büyük. Ancak geçtiğimiz günlerde 1990 yılından bu yana ara çıkan Dergâh dergisi kağıt krizini ileri sürerek yayına ara verdiğini duyurdu. Edebiyat dünyasına bomba gibi düşen bu haber üzerine yine köklü olan pek çok edebiyat dergisi sosyal medya üzerinden yaptığı duyurularla okurdan destek istediğini açıkladı. Bazıları ise kapanmanın eşiğine geldiğini dile getirdi. Edebiyatımızı besleyen temellerden olan dergicilikle ilgili alınan bu haberler edebiyat üretimi yapanları ve onları takip edenleri derinden üzdü. Ortaya çıkan durumla ilgili son bir aydan bu yana birbirinden farklı yorumlar yapıldı. Kimilerine göre dergilerin kapanmasına tepki gösterenler dergileri satın alsa ortada problem kalmazdı. Kimilerine göreyse bu acilen önüne geçilmesi gereken bir konuydu. Meseleyi Güven Turan, Alim Kahraman, Abdullah Uçman, Kamil Eşfak Berki, Yakup Öztürk, Necati Tonga ile üç ana soru etrafında konuştuk. Kendilerine yönelttiğimiz sorular şunlar:

- Dün ve bugün edebiyat dergileri edebiyata nasıl katkı sundu?

- Kağıt tedarikiyle ilgili yaşanan olumsuzluklar edebiyat üzerinde nasıl bir etki bırakır?

- Siz hangi dergileri takip ediyorsunuz?

Edebiyat alanında birbirinden önemli çalışmalar yapan bu isimlerin dikkat çeken kanaatleri var. Onların bazılarını şu şekilde sıralayıp tartışmaya da açabiliriz: n Dergiler bir biçimde hâlâ bir fidelik konumunda. n Gençler bu yeni durumda kolay kolay kitap bastıramayabilir. n Dergilerin edebiyata katkısı dün de bugün de oldukça fazlaydı. n Dergiler ocak olma işlevini yitirdi. n Hür tefekkürün kalesi artık sosyal medya.

GÜVEN TURAN: Dergiler gelişimin fideliğidir

Dergiler on dokuzuncu yüzyılın ürünüdür. En güçlü dönemlerini de 1980’lere kadar yaşamıştır. Bu hem bizim hem batı için geçerlidir. Özellikle edebiyat ve düşünce ve bilim dergileri gelişimin “fideliği”dir. Taze olan orada boy verir, kitaplarla gelişir. Bugün bile düşünce, akademik dünyada yer alabilmek için “denetimli” dergilerde yayın yapmak şarttır… Gelişim dedim: Dergilerin güçten düşmüş görünmesinin nedeni belki de geçen yüzyılın son çeyreğinde gelişim kavramının ve gelişimi amaç bellemenin kademeli olarak ret edilmesinde de arayabiliriz. Gene de tam olarak dergiler işlevini yitirmiştir diyemiyorum. Hâlâ direniyor dergi anlayışı. Demek ki gelişim düşüncesini post modern, post- kapitalist çapsızlık ortadan kaldırmadı. Şunu da vurgulamalıyım: Özellikle edebiyat dergiciliğinin iki ayağı vardır: Kabul görmüş, kurumsallaşmış dergiler ve tavır dergileri. Genellikle tavır dergileri genç dergileridir… Biri kabul görmüş anlayışların iyi örneklerini verir, ötekisi yeniyi. Ben ikincilerden yanayım…

MESELE SADECE KAĞIT SORUNU DEĞİL

Pek çok dergi ya kapanıyor ya küçülüyor. Kitap alanında da durum bu… Ve sadece kâğıt sorunu da değil, döviz fiyatlarının yüksekliği (hem baskı malzemesini hem çevirilerde telif giderini de koymalı) ve özellikle katma değer vergilerinin yüksekliği de ciddi bir darbe. Stoktaki kitaplardan vergi alınması bana göre garabet: Regan icat etti bunu.

DAHA AZ DERGİ TAKİP EDİYORUM

Son yıllarda dergi izlemeyi bir hayli azaltmıştım. Göz sorunu bir yana yaşlandıkça titizlendiğim zamanı kullanma meselesi bir yana, hem bizde hem İngiliz, Amerikan, Fransız edebiyat dünyasındaki ataklığı, cesareti farklı bir şeyler yaratma girişimlerini “elit” diye küçümseme hatta yok etme ve “sıradanlığın” yüceltilmesi de neden oldu bunda. Bir de bunun üstüne salgın bastırdı… Döviz yabancı dergi izlememi kısıtladı. Yakınımızdaki bütün gazete ve dergi bayileri kapandı… Böylece beş altı yabancı ve bir o kadar Türkçe dergide takıldım kaldım. Ad vermeyeyim, yazık olacak!

ABDULLAH UÇMAN: Okuyucu sayısı düşebilir

Geçmişte olduğu gibi günümüzde de bir kısım edebiyat dergilerinin, edebiyatın ve bu bağlamda şair, hikâyeci ve romancıların yetişmesinde önemli rolleri elbette söz konusudur. Cumhuriyet’ten önce aklımıza ilk gelen dergilerden Servet-i Fünun, Türk Yurdu, Genç Kalemler ve Hayat Mecmuası, Tevfik Fikret, Cenab Şahabeddin, Halid Ziya, Mehmed Rauf, Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin, Halide Edip, Refik Halit, Yakup Kadri, Faruk Nafiz ve Halit Fahri gibi Türk edebiyatının bellibaşlı isimlerinin ortaya çıkmasında ve bir ekol oluşmasında çok önemli bir fonksiyona sahiptir. Aynı şekilde Cumhuriyet’ten sonraki yıllarda Varlık, Yeditepe, İstanbul ve Hisar gibi dergiler de, edebiyat dünyasında yeni isimlerin yetişmesinde belli ölçüde de olsa rol oynamışlardır.

KUBBEALTI AKADEMİ DE YAYINA ARA VERDİ

Geçtiğimiz aylarda kâğıt fiyatlarının anormal şekilde artmasıyla birlikte köklü birtakım yayınevleri bile ileriye dönük yayın programlarını gözden geçirmeye, eskisinden daha az sayıda kitap basmaya başladı. Maliyetler artınca, ister istemez kitapların üzerindeki etiketler de değişti. Daha önce 20-25 liraya satılan bir kitabın fiyatının 45-50 liraya çıktığını görüyoruz. Bu durum okuyucu sayısının düşmesine yol açacağı gibi, daha önce şu veya bu şekilde eserlerini yayımlatan kabiliyetli ve heveskâr gençlerin artık kolay kolay kitaplarını yayımlatamayacağını gösteriyor. 70’li yıllardan beri yayımını sürdüren Kubbealtı Akademi Mecmuası 2021’in Haziran ayında yayımına son verdi. Bu ay da 384. sayısıyla Dergâh, kapandı. Yeni kabiliyetlerin isimlerini duyurmada önemli bir rol üstlenen Dergâh’ın kapanmasına şahsen çok üzüldüğümü belirmeliyim.

TAKİP ETTİĞİM DERGİLER

Son yıllarda çok fazla dergi takip edemiyorum. Takip edebildiklerim arasında Dergâh, Türk Edebiyatı, Kitap-lık, Edebiyat Ortamı, Şehir ve Kültür ile Karabatak dergileri bulunuyor.

YAKUP ÖZTÜRK: Hür tefekkürün yeni kalesi sosyal medya

Katkı ifadesi dergiler ve edebiyat ilişkisinde çok yetersiz kalır. Dergiler, edebiyatın bizzat kendisidir. Burada kavgası verilmemiş çok az yenilik; metni, editör makasının kıyıcılığından geçmemiş çok az sanatçı edebiyatta bir gelecek vaat etmiştir. Elbette kudretli editörlerin idaresinde çıkan dergilerden bahsediyorum. Dergilerin dünü ile bugünü arasındaki tek müştereklik mektep olmalarıdır ancak onlar artık hür tefekkürün yeni kalesi sosyal medya karşısında bir hareket olma, tek bir bilinç ya da ideoloji etrafında toplanma hususiyetini kaybetmiştir. Bu da şaşılacak, eleştirilecek bir şey değildir.

DİJİTALE YENİLDİ

Kâğıt tedarikindeki sorunları bahane edenleri bir yana bırakırsak dergilerin geri çekileceğini, hacimlerini daraltacağını, tat vermeyen dijitale geçeceklerini, genç sanatçıların yayıncı bulmakta daha çok sorun yaşayacaklarını düşünmek mümkün. Ben mesleğime saygımdan kapımda kitap kargoları görmek zorunda olduğum için kitap pahalılığından bahsedemeyeceğim.

EDEBİYAT DIŞI İYİ DERGİLER

Dergâh, Post Öykü, Mavi Yeşil, Şiraze son zamanlarda Mızmız. Ancak edebiyat dışı pek çok dergiyle de meşgulüm. Bunda biraz da Varlık’taki gibi kapak dosyaları tesirli oluyor. Bursa’ya daima özlem duyacağım için Bursa Günlüğü, Turgut Kut sayısı yaptıkları için Yemek ve Kültür, sanata ve arkeolojiye kayıtsız kalamamaktan dolayı Sanat Dünyamız, Milliyet Arkeoloji, Arkeo Atlas gibi dergileri takip ediyorum.

KAMİL EŞFAK BERKİ: İlk mecmuadan beri dergiler sempati odağı

Bizde ilk mecmuadan beri dergiler sempati odağı olagelmiştir. Toprak ve fideliktir dergi. İçtenlikleriyle yetenekler ilk orda görünürler. Doğrudan kitapla çıkmak çağdaş dünyada dışta kalmak oluyor. Şiirin adaleti gibi neşriyatın da adaleti olmalı. Heves, masumluk, lirizm içimizden dışarı doğrudur. Bir yetenek kendisi gibi olanları arayacaktır. Ontolojik bir birliktelik yönelişi olgusudur diyebiliriz. “Mecmua” bir araya gelenler demek olur. Doğal olarak, üstelik fıtri mahiyette idealizmi varlığında içerir. İşte dergiciliğin özgül ağırlığı. Bu aşamada dergi sanat/edebiyat/fikriyatın, ciddiyet ve hatta iffet özelliğini de unutmamak gerekir.

OKUMA ZEVKİ YAKALANMIŞTI

Bir dergi varlığıyla bir ısı yayar. Gelecekte kalıcı olacak isimleri baştan görme hedefi,

dergilerin asıl amacı değil midir? Toplumdaki bilinçli okurlar, kaliteye teşne insanlar kalıcılık adına bir hassasiyeti olan, inceleyen eleştiren değerlendiren kalemlere yönelirler. Dünyada bunun kurumlaşmış örnekleri olduğunu biliyoruz.

Şu aralar dergiler zora girmiş durumda. Kağıt fiyatları o denli artıyor ki adı yerleşik olanlar dahi korku içindeler. Sinemadan misal getirelim... Pelikül alıp başını giderse belki de gitmekte ise o mecra da krizdedir o zaman. Film gerçeği ne olur? Bunca dergi gerçeğinden ne haber? Kitabı unutacak değiliz. Fiyatlar o kadar göze batar hale gelmiş ki insanda haliyle ertelemeler baş gösteriyor. Ucu da açık. Halbuki ne güzel bir ivme yakalanmıştı. Okuma zevki yeniden yakalanmaktaydı toplumda. Türk klasikleri de hakkı olan yere kavuşuyordu. Ya zınk deyip durursa?

Aşırı iyimserlik faaliyette. Dijital dünya ne güne duruyor? Matbu dergiden dijitale... Kitap zaten başlamıştı. Peki ama toplumsal DNA ne olacak? Edebiyatın, düşüncenin genetik kazanımları ne olacak? Ben derim ki, bir yeniliğe geçince mutad olana nanay yapmanın alemi yoktur.

ALİM KAHRAMAN: Dergiler ocak olma işlevini yitirdi

Dün derken, bizde dergiciliğin yüz yetmiş yıllık bir geçmişi var (bu tarih, dünyada XVII. yüzyıldan başlatılıyor). Edebiyat dergilerinin ise o kadar da ömrü yok. XIX. yüzyılın son çeyreği içinde ilk zirveyi yapmıştır onlar da. Edebiyat dergileri, edebiyatın yoğrulduğu, kalbinin attığı yerler olmuştur hep. Ondan önce edebî muhitler vardı. Bazı evler, konaklar, dükkânlar.. Toplanılıp edebî -daha çok şiir- sohbetlerinin yapıldığı bu mekânlarda şairler kendi şiirlerini okur, kritikler yapılırdı. Gazete ve dergilerle bu muhitler onların yayım mekânlarına da taşınmış oldu. Dergi muhitleri, mahfiller edebiyatın geliştiği, yeni anlayış ve akımların filizlendiği yerler olmuştur çoğu zaman. Dinamiktir. Ustalarla heveskârları, yeni şair ve edebiyatçıları bir araya getirir. Bir ocaktır. İnsan yetiştirir. Şair ve yazarlar orada pişer.

KAĞIT MESELESİ BAHANE

Ben bu konuda kağıt yetersizliğini öne almıyorum. Şimdi bahaneler öyle olsa da... Eğer mesele kağıt yetersizliği olsaydı önce yayınevlerinin kapanması gerekmez miydi? Dergiye harcanan kağıt, kitaba harcananın yanında nedir ki? Uzun bir süreden beri dergiler “ocak” olma işlevini yitirdi. 1980’lerde, ulaşımın bu kadar gelişmediği bir dönemde, ne eder eder, bir yolunu bulur İstanbul’dan Ankara’ya giderdim. Orada, yazılarımın çıkmaya başladığı Mavera dergisine kendimi atmak için. Üstelik mesaiye bağlı çalışıyordum, memurdum.

Bugünkü bir dergiyi düşünün. Yazarlarının çoğu, derginin yayın mekânına hiç uğramadan, onu çıkaranla yüz yüze gelmeden uzaktan yıllarca yazılarını gönderebiliyor. Ustayla çırağın diz dize geldiği, bakışların birbirine değdiği, çayın da ilişkinin de demlendiği o sohbet ortamları ne oldu?

İnsan ilişkileri biçim değiştirdi. Bundan dergiler de etkileniyor elbet. Bir gün derginin de biçim değiştirerek yoluna devam etmesi doğaldır. Fakat gün o gün gelmedi bana göre henüz. Dergi kavramı büyük yaralar almış olsa bile. Okuyucu, kavramı da anlam değiştirdi bugün. Dergi heyecanı duyan kaç okuyucu kaldı? Okumak için ekranından onca laf, bin bir kılığa bürünmüş olarak akıp dururken. Üstelik her an ona müdahil olma imkânı da varken.

KURUCULARINDANIM

Yazı yazdığım dergiler var. Kitap-lık, Türk Edebiyatı gibi... Yedi İklim 35 yıl önce kurucularından olduğum bir dergi. Her ay elime ulaştırıyorlar sağolsunlar. Dergâh’ı, Hece’yi de izlerim yıllardan beri. Fakat Dergâh’ın kapandığını duydum çok yakın bir süre önce. Dilerim verdikleri yayın “ara”sı bir an önce biter.

TURGAY ANAR: Edebiyatın mayalandığı yer

Edebiyatın asıl mayalandığı yer ve ona çeşitli şekillerde etki eden merkez, edebiyat dergilerdir. Onların olmadığı bir ortam, edebiyatın pek çok açıdan güdük kalmasına sebep olur. Güncel edebiyatın serpildiği bir derginin- buna 1980 öncesinde gazeteleri de eklememiz gereklidir ama- olmadığı bir ortam, ideal anlamda kısırdır. Dergilerin kendine has bir doğası vardı eskiden. Bir kere dergi çıkarmak, büyük bir heyecan, rüya ve idealle anlam kazanırdı. Cemal Süreya, Papirüs’ü çıkarabilmek için arabasını satmıştı örneğin. Sezai Karakoç, bin türlü fedakarlıkla Diriliş’i ayakta tutmuştu…

BİR ZEVK VE MÜCADELE SAHASI

Özellikle sanal ağların dar korselerle insanı sarmasından çok önce, edebiyat dergileri veya dergicilik bir zevk ve mücadele sahası olarak karşımıza çıkar. İddiası olan kişiler bir araya gelir ve davalarını, sanat görüşlerini, eserlerini burada okurlara sunarlardı. Dergi bir kavga silahı gibi de düşünülebilir. Bu yüzden dergilerdeki yazılar zaman zaman polemikler başlatırdı ve bu da kamuoyunun hareketlenmesine sebep olurdu. Edebiyat dergilerinden polemikler hiç eksik olmazdı. Resimli Ay’da Nazım Hikmet’in “Putları Yıkıyoruz” yazı dizisi ki sadece iki yazı yazmış ve daha sonra da toparlayıcı bir yazı ile yıkılması planlanan putlardan “Dahi-i azam” lakaplı Abdülhak Hâmid ve “millî şair” unvanlı Mehmet Emin Yurdakul’un neden alaşağı edilmesi gerektiğini açıklamıştı. Aylarca sürmüştü bu polemik… Hülasa edebiyat dergileri, edebî paylaşımların yapıldığı, edebî iletişim kurulduğu, tartışmaların yapıldığı merkezlerdi. Dergiler bir “okul” olmalı, okuruna ve yazarına yeni bir edebi evren verebilmelidir.

NECATİ TONGA: Geçmişte katkıları daha belirgindi

Daha geniş bir çerçevede söylersek süreli yayınlar, geçmişte edebiyat hayatının gelişmesinde çok büyük roller oynadılar. Hikâye, makale, deneme, röportaj, fıkra, sohbet gibi nesir çevresindeki edebî türlerin ortaya çıkışında gazete ve dergilerin önemli etkileri oldu. Meseleyi günümüz gazetelerinin edebiyat-sanat bakımından yoksunluklarına bakıp da değerlendirmemek lazım. Mesela çok uzun değil, bundan en fazla yarım asır önceki gazete sayfalarına baktığımızda dönemin önemli edebiyatçılarının eserleriyle gazete sütunlarını doldurduklarını görürüz. Düşünmek lazım: Şimdi cinayet haberlerinin boydan boya yer aldığı sayfalarda geçmişte tefrika romanlar, şiirler, hikâyeler, fıkralar neşredilirdi. Bu sebeple diyebilirim ki geçmişte hem gazetelerin hem de dergilerin edebiyat âlemimize katkıları günümüzdekinden daha belirgindi.

PAHALILIK ÖNEMLİ BİR SORUN

Son zamanlarda sosyal medya üzerinden yaşanan tartışmalar kâğıt sıkıntısını gündeme getirdi, fakat mesele epeyce uzun zamandır var ve sadece dergilerle sınırlı değil. Salgının yaygınlaşması ve ekonomik sıkıntılar gibi sebeplerle kâğıt bütün dünyada zamlandı. Bir yıldan uzun bir süredir editörlerin ellerindeki dosyaları mecburen beklettiklerine, kâğıt sıkıntısından şikâyetçi olduklarına ve yayınevlerinin basacakları kitaplarda daha seçici davrandıklarına şâhidim. Dergâh’ın yayınına ara vermesi, bazı dergilerin abonelerine yaptıkları çağrılar kâğıt tedarikindeki sıkıntıları yeniden gündeme getirdi. O sebeple kâğıt sıkıntısının temelini bugünde değil, biraz daha geçmişte aramak gerekir diye düşünüyorum. Edebiyat-yayın dünyası bu kriz ortamından ne yazık ki çok etkilenmektedir.

TAKİP ETTİĞİM SAYI AZALDI

Edebiyatın nabzının hâlâ dergilerde attığına inanıyorum. Eskiden daha çok dergi takip ederdim, fakat maalesef son zamanlarda bu sayı biraz azaldı. Şimdilerde Türk Edebiyatı, Dergâh, Nihayet, Söğüt, Varlık, Türk Dili, Kitap-lık, Notos Öykü hemen her sayısını takip etmeye çalıştığım dergiler. Bu dergilere Mahalle Mektebi (Konya), Dört Mevsim (Tokat-Turhal), Yitiksöz (Maraş) ve Mavi-Yeşil (Rize) gibi taşrada yayımlanan ama içerikleriyle, mizanpajlarıyla göz dolduran dergileri eklemem lazım.



Çok Okunanlar

2024-09-23 06:22:20