NUMAN AYTAŞ
Mısır’da doğmuş ve 1212-1296 yılları arasında yaşamış, İmam Muhammed Bûsîrî’nin yazdığı Kaside-i Bürde ile İslam medeniyetinin her devrinde gönüllere taht kurmuş ve bu eseriyle daima anıla gelmiştir. Eser Peygamber Efendimiz (sav) için kaleme alınmış; şair 161 beyitlik şiirine el-Kevâkibü’d-dürriyye fî medhi hayri’l-beriyye yani Türkçesiyle söyleyecek olursak “Yaratılmışların En Hayırlısının Medhi Hakkında İnci Gibi Yıldızlar” adını vermiş fakat sonraları Kasîdetü’l-Bürde adıyla üne kavuşmuştur. Mutasavvıf bir kişiliğe sahip Bûsîrî’nin Şâzelî tarikatının kurucusu Ebü’l-Hasan eş-Şâzelî’ye intisap ettiği, ünlü mutasavvıflardan Atâullah el-İskenderî ile birlikte şeyhin en gözde müridi olduğu bilinmektedir. Hayatının sonlarına doğru felç olan Bûsîrî, rivayete göre Peygamberimiz için yazdığı bu kaside sayesinde hastalıktan kurtulmuş ve uzunca bir ömürden sonra sekseni aşkın yaşlarda İskenderiye’de vefat etmiştir. Bûsîrî’nin tek şiiri bu değildir. Peygamberimiz için kaleme aldığı birçok şiiri de mevcuttur ama en öne geçeni ve anılanı bu şiiri olmuştur. Kaside-i Bürde İslam Medeniyeti’nin her döneminde çeşitli âlim, mutasavvıf, mütefekkirler tarafından tercüme edilmiş ve şiirin bazı kısımları tasavvuf erbabının virdleri arasında yer almıştır.
19 TERCÜMESİ 500. KİTAPTABu eşsiz şiirin yaklaşık 500 yıl içinde yapılan 19 tercümesi ve bir şerhinin bir araya geldiği eser Kaside-i Bürde Şerhleri başlığıyla Büyüyenay’ın 500. kitabı olarak yayımlandı. Belli ki yayınevi 500. kitabı olarak böyle bir eseri tercih etmiş ve bu yayını “Üstad Sezai Karakoç’un Aziz Hatırasına” ithaf etmiştir. Kitap Sezai Karakoç’un bu şiirle ilgili değerlendirmesi ve tercümesiyle başlıyor. Ardından yeniden eskiye doğru tercümelere tarih sırası gözetilerek yer verilmiş. Sırasıyla Sezai Karakoç, Kenan Rifâî, Diyarbekirli Mehmed Said Paşa, Kudsîzâde Kadrî, Abdürrahim Üskübî, Ahmed Sûzî, İsmail Müfîd İstanbûlî, Abdullah Salâhî Uşşâkî, Abdullah Hulvî, Mehmed Süleyman Nahîfî, Abdülhay Celvetî, Amasyalı Seyyid Hüseyin, Paşasaraylı Fazlî, Şemseddîn Sivâsî, Leâlî Ahmed Saruhânî, Esâsî, Ahmed Rıdvan, Kemalpaşazâde Şemseddin Ahmed, Abdürrahim Karahisârî’nin tercümelerinden sonra Leâlî Ahmed Saruhânî’nin bu şiire dair şerhi yer almakta. Birçok nitelikli eseri kültür dünyamıza kazandıran Fatih Yıldız’ın yayına hazırladığı eserin en sonunda harika bir hat örneği olan Arapça özgün nüshanın tıpkıbasımı da yer almakta.
Sezai Karakoç’a göre İmam Bûsîrî, bilgin, üstün ahlaklı, takva eri bir Müslüman; şiir ve belagat sanatının eşsizlerinden biridir. Bu şiirin yazılış hikâyesini ondan dinleyelim: “Bir gün felç geçirir ve vücudunun yarısı tutmaz olur. Bu Kasideyi yazar ve Allah’tan Peygamber (sav)hatırı için şifa umar. Şiirin bittiği gece, İlm-i Ledün Sultanını rüyasında görür ve Kasideyi huzurunda okur. Uyandığında felcin geçtiğini hayretle görür ve eli tutar ve ayağı yürür. Felç, yok denecek kadar azalmıştır. Kaside ismini bu mucizeden almıştır. İmamın hayat hikâyesinde, bu kasideye bağlı daha birçok harikalı olaylardan ve kerametlerden bahsedilir.”
SEZAİ KARAKOÇ’UN TERCÜMESİŞiiri 1964 yılında Bürüyen Kaside adıyla tercüme eden Üstad Sezai Karakoç’un niçin bu isimle tercüme ettiğini onun satırlarından okuyalım: “Bür’e, kurtuluş, kurtarış gibi anlamlara geldiği için, Bürde anlamını da içinde taşıyan Bürüyen kelimesini seçtik. Böylece hem günahları ve suçları örten, hem insanı koruyan kurtaran, hem de şiirlilik noktasından da insanı bürüyen, bürüyerek başka bir atmosfere götüren gibi çok anlamları içinde bulunduran zengin özlü bir kelime ile birçok karşılıklar birden verilmek istenilmiş oldu. Bununla birlikte kasideye, Kurtuluş Kasidesi de denebilir, Şifa Kasidesi de.”
Sezai Karakoç’un bir şair olarak bu şiire dair değerlendirmelerini de okuyacak olursak: “Şiir, baştan sona, Peygamberi, O’na bakışı, Kur’an’ı, İslâm’ı, tam gerçeklik, samimilik, tabiilik, düşünce ve şiir üslûbuyla, en keskin çizgiler ve bir sevgi ve bir saygı loşluğunda, hep en önemli hedeflerden en önemli hedefe yönelerek getiriyor bize. Veya bizi alıp onlara götürüyor. Büyük entelektüelin şiiridir bu. Abstrenin şiiri. Bir insanın iç oluşu, onarımı ve metamorfozu. Kasidenin başından bir duygu gecesine giren adam, biraz sonra ağaç hışırtılarını, sonra yolda geçenlerin seslerini işitir gibi oluyor. Daha sonra gölgelerini görür gibi. Daha sonra, sanki fıstık ağaçlarının arkasından bir ay çıkıyor. Göğün yakasında bir rozet gibi bir ay. Daha sonra Samanyolu. Şiirin sonuna doğru yavaş yavaş ortalık ağarır gibi oluyor. Bir duygu şafağına ve sabahına çıkarken içimiz gülpembedir, gül kokulu bâd-ı sabâ ile ürpermektedir.
Gerçek. Gerçek. Gerçek… Şiir, gerçekten gerçeğe dönüyor; yapmacıktan, geçici olandan hep uzaklaşıyor. Bir iç arınması oluyor. Peygamber, çağların önünde bir hakikat hükümdarı gibi görünüyor. Ve Kur’an, gerçeğin ve güzelin sonsuz prensipleri, solmaz gülü gibi açılıyor. İslâm Medeniyetinin orta noktasında, İslâm Tarihinin orta noktasında, İslâm Ülkelerinin orta noktasında, İslâm Düşüncesinin ve İslâm Sanatının orta noktasında, İslâm’ın dış ve iç çizgilerinin orta noktasında, yüreğimizin orta noktasında, şiir, hakikatin merkez noktası etrafında dönüyor.”
2024-11-09 05:00:09