Son Dakika >> Gazete >> Yeni Şafak


Benimki kullan at kültürüne başkaldırıdır


Link [2022-12-18 02:10:20]



CİHAN CEYLAN

Tahsin Kiriş, Kütahya’nın Tavşanlı ilçesinde Çiriş Kundura Deri İşleri Sanat Evi adını taşıyan iş yerinde faaliyet gösteren bir sanatçı. Kitapçılık ve Çocuk Dergisi çıkarma gibi faaliyetlerden sonra, yirmi yıl ara verdiği mesleğine dönmüş. İş yeri bir turistik mekanı gibi ziyaret edildiği için gündüz genelde dostlarla sohbet ediyor, asıl geceleri çalışıyor. Yapmış olduğu çanta, bel kemeri, ok torbası ve kostümlerle ödüller alan sanatçının ünü yurt dışına ulaşmış durumda. Üniversitelerde deri mühendislerine, eski usül deri işlemesi hakkında bilgiler aktarıyor. Motorculuk, kampçılık, ata binme gibi sosyal faaliyetleri olan, giyimi ve konuşma tarzıyla da dikkat çeken sanatçı, iş yerinin “Kullan at” kültürüne (kapitalizme) başkaldırı olduğunu söylüyor.

-Tahsin Bey, deri işleri gibi çok farklı bir işle, büyük ilgi gören sanatçısınız. Kostüm ve tasarım ödülü aldınız, devlet sanatçısı unvanına sahipsiniz. Bu işe nasıl başladınız ve bu noktaya nasıl geldiniz?

Bu mesleğe 1977’de babamın yanında ayakkabı çıraklığı yaparak başladım. O zamanlar ufak tefek de olsa, bel kemeri, cüzdan işleri yapıyordum. Ancak bu deri işleri bugünkü kadar popüler değildi. Askere gidip geldikten sonra 1987 yılında kendi dükkânımı açtım, 1996 yılında ise kapattım. Ayakkabı tamir işleri artık pek kalmamıştı. O günlerde arkadaşların kitapçı dükkânında çalışmaya ve bir çocuk dergisi çıkarmaya başladık. Piyasada birçok çocuk dergisi vardı ama tamamı büyüklerden çocuklara yönelikti. Biz farklı bir şey deneyerek, çocuklardan çocuklara dergi yaptık. Kütahya’nın Tavşanlı ilçesi gibi bir yerde yayınlanan bu dergiye, ülkenin her yerinden, yurt dışından bile çocuklardan yazılar geliyordu. Dergi sekiz sene sürdü, 2001 yılında kapandı. Bir müddet daha kitapçı dükkânında çalışmaya devam ettim. 2013 yılında emekli olunca, bizim deri işlerinin daha revaçta olduğunu gördüm. Tarihi diziler, filmler yapılmaya başlanınca dericilik gündeme geldi. Selçuklu, Osmanlı dönemlerini yansıtan dizilerin çoğaldığı dönemde, ben mesleğime geri dönmek istedim. Yirmi yıl ara verdikten sonra 2016’da bu dükkânı açtım. Geleneksel okçulara ok torbası, bel kemeri, yan çanta, film setlerine dönem malzemeleri yapmaya başladım.

2022 Haziran ayında Uluslararası Tiyatro Emek Ödülleri töreninde Geleneksel Türk Tiyatrosu’nda kostüm ve tasarımlardan ödül aldım. Bir gün sonra, daha önce müracaat ettiğim Devlet Sanatçılığı için Ankara’ya çağırdılar. Yaptığım eserlere baktılar. Bir ay sonra da devlet sanatçılığı unvanımızı bize takdim ettiler.

Yirmi yıl ara verdikten sonra bu işe yöneldiğinizde aileniz ve çevrenizin tavrı ne oldu?

Ben ayakkabıcılıktan geldiğim için, emekli olduktan sonra dükkân açmak istiyordum. Ailem, “Bu pis iş, bununla uğraşma, gideri fazla gibi” itirazlarda bulunuyordu. Ben aynı zamanda motorcu olduğum için motorsikleti koyduğum kulübeye eski ayakkabıcılık ve dericilik malzemeleriyle dolduruyordum. Orada kendi kendime çalışmaya başladım. Karanlık ve dar olduğu için hanım oraya dam diyordu. Bir gün, arkadaşların yanına çıktığımı söyleyip orada gece bir buçuğa kadar çalıştım. Hanım nereden geldiğimi sorunca, hemen cevap veremedim. “Damdan mı geliyorsun?” deyince, “Damdan geliyorum” dedim. Bu işlerin pisliğinden dem vurunca, “Allah insana yüz karası vermesin, bu işteki kara yıkanır gider” diye cevap verdim. “Ben yeniden dükkân açacağım, oradan sana bir güneş doğuracağım” dedim. O bu olaya meslek olarak bakıyordu, ben sanat olarak bakıyordum. Sonra bu dükkânı açtım, her şeyini kendim yaptım. Sanat altın bileziktir, bir mesleği öğrenmek lâzım.

HER ÜRÜNDEN BİR TANE YAPARIM

-Yaptığınız iş oldukça zahmetli bir iş. Derinin işlenmesi, dikişleri, üzerinde motif çalışması gibi detaylar var. Bir deri çantanın yapımında neler yaşarsınız?

Çalışmalarım genelde özel sipariş üzerine oluyor. Fotoğraflarda üzerimde bir çanta görürler, yurt içinden yurt dışından insanlar arar, onu almak isterler. “O satılık değil, kendime yaptım” derim, ısrar ederler. Çok inat eder de vermeyecek olursam, “Tamam aynısını şekil olarak yaparım fakat üstündeki desenleri, dikişleri, metalleri, senin istediğin şekilde yaparım” derim. Ben sanatsal çalışma yaptığımdan her yaptığım ürünü ayrı bir şekilde yapmak prensibimdir. Yani fabrikasyon çalışmam. Birisi, bir çantadan on tane yap dese, milyarları dökse yapmam. Yaparsam, yaptığım iş sanattan çıkar, meslek haline gelir. Yaptığım her işin mutlaka bir yerinde bir değişiklik olacak.

EVLADİYELİK OLSUN İSTERİM

-Bu sizin için bir zorluk değil mi?

Böyle sanatsal çalışmaların elbette zorlukları var. “Nasıl bir çanta istiyorsun” dediğimde, “Sen nasıl yaparsan yap” dediklerinde üstüme on kat yük biner. Ben onu yapacağım ve ona beğendireceğim. İş bitinceye kadar kaygım bitmez. Kafamı yastığa koyduğumda, o arkadaşa yapacağım çanta vardır aklımda. Bazen birden bir şey aklıma gelir, sabaha bunu unuturum diye yataktan kalkıp gecenin bir yarısında buraya geldiğim olur. Derilerin içinde eşinirim, neyi neyle yapacağımı yazıya döküp tezgâhın üzerine bırakırım, sonra da eve gider yatarım. Ben bunlara tatlı zorluk diyorum. Deri alışverişim de bir zorluktur. İnternetten kesinlikle deri almam. Deriye elimle bakarken, kafamda on takla attırmam lâzım. Bu deriden ben ne yapabilirim diye düşünür, yumuşaklığına, sertliğine, rengine, dokusuna bakar, elimle okşarım. Hoşuma giderse alıp gelirim. Yaptığımız işi üç sac ayağına oturtmak gerekiyor. Bir, görseli güzel olacak. İki, kullanışlı olacak. Üç, sağlam olacak. Yani, eskilerin dediği gibi evlâdiyelik olacak, ömür boyu kullanılacak. Sen bunu eskitemezsin, senden de evlâdına kalır. Ama günümüzün modern dedikleri dünyasında gençleri ve insanları kullan at kültürüne alıştırıyorlar. Çünkü kapitalist sistemde, sürekli mal satmak istiyorlar, uzun ömürlü olursa onlar zarar ederler. Benim iş yerim bu anlayışa bir başkaldırıdır.

KULLAN AT KÜLTÜRÜNE KARŞIYIM

-Az önce benim dükkânım bir başkaldırı dediniz? Neye karşı başkaldırı?

Daha önce dediğim gibi 21. yüzyılda bizi “Kullan at” kültürüne alıştırdılar. 21. yüzyılın entrikalarına karşı benim iş yerim bir başkaldırıdır. Neye başkaldırıdır? Meselâ bir AVM’ye gittiğinizde, içinde bir tane saat göremezsin, sana vaktini unuttururlar. Dışarıyı da göremezsin, pencere, cam yoktur. Hava karardı mı anlayamazsın. Seni zamandan havadan habersiz dolap beygiri gibi döndürürler. Bir malzeme aldın, 1050 lira tuttu, “1000 lira oluversin” diyemezsin, dersen “biz kurumsalız” derler. Canınız çay, su istemiş olsa, “kafe karşıda” derler. Ama yüzüne çok güzel gülerler. Onların tek hedefi senin cebindir.

-Peki eskilerde ne görüyoruz?

Meselâ babam ben 7-8 yaşlarındayken, “Oğlum Terzi İsmet abine git benim pantolonun paçalarını yaptır gel” derdi, ardından “Yalnız içeriye girerken selâm vermeyi unutma e mi oğlum” diye tembihlerdi. Ben Terzi İsmet abinin yanına giderim. Onun dükkânında arkadaşları gelir gider, çay içerler, bir şeyler yerler. Ben selâm verip içeri girince, hepsi birlikte, “Ve aleyküm selâm” diye selâmımı alırlar, “Gel bakalım, sen kimin çocuğusun?” diye sorarlar. “Ben İsmail Kiriş’in oğluyum,” derim. “Oooo, bizim İsmail’in oğlu musun?” derler; bir şey yiyorlarsa yedirirler, içiyorlarsa içirirler. Ben küçük olduğum için bana hayata dair öğüt de verirler. Ben iş bitip dükkândan çıkarken hem işim görülür, hem karnım doyar, hem zihnim doyar. İşte aradaki fark bu. O yüzden diyorum ki, modernizm adı verilen bu çivisi çıkmış dünyanın entrikalarına karşı bu dükkân bir başkaldırıdır.

Gençler her işin kolayına kaçmasın-Günümüz gençlerini nasıl değerlendiriyorsunuz, neler tavsiye edersiniz?

Eskiden Ahilik’te bir ustanın yanına çırak gidildiği zaman, sadece meslek öğrenilmiyordu. İnsan ilişkilerine, sosyal hayata, ticaretle alâkalı eğitiyordu. Çırağı usta olduğu zaman dükkânı bile kendisi tutuyor, tekbirlerle dükkânı açıyordu. Yetiştirdiği ustayı daima kontrol ediyordu. Eğer yanlış bir şey yapsın, o yanlış yaptığı papucu gidip dama atıyor, sonra oturup yanlış yaptığı işi kendisi telâfi ediyordu. Babam bana, “Yaptığın iş bedava da olsa sağlam yap” derdi. “Bedava diye kötü yaparsın, başka bir müşteri bunu görür, senin bedava yaptığını bilmez, sanatını kötüler” diye uyarırdı. Babamın bu öğütleri bizi zaman içinde geliştirdi. Günümüz gençleri her işin kolayına, ucuzuna kaçmak yolunda. Elinde telefon, önünde bilgisayar, üzerinde sorumluluk hissetmiyor. Bu işlere girip, bu işin zorluğunu çekmiş olsalar, emeğin kıymetini anlarlar, bundan büyük keyif alırlar. Ama ne yazık ki, günümüz gençleri sanatsal faaliyet içine girmiyorlar, bu büyük bir sorun. Gençlerin yapsın yapmasın bir meslekle tanışmaları lâzım.

4 bin Türk el aletinin geçmişe uzanan hikâyesi



Çok Okunanlar

2024-11-04 23:58:23