Yaşam >> Yeni Şafak Hayat


61 yıllık göçün hikayesi


Link [2022-11-27 10:58:20]



Yeni Şafak olarak, Almanya’ya göç eden gurbetçilerin hikayelerini dinledik.

BİR TAHTA BAVULLA YOLA ÇIKTILAR

Federal Almanya, 2’nci Dünya Savaşı’ndan sonra oluşan iş gücü açığını birçok ülkeden işçi alarak kapatma çabasına giriştiğinde takvimler 1955’i gösteriyordu. Almanya, İtalya, Yunanistan ve Portekiz’den işçi aldıktan sonra 30 Ekim 1961’de Türkiye’yle “İş gücü anlaşması” imzaladı. İstanbul’un Tophane semtinde bir irtibat bürosu kurdu. Almanya’ya gitmek isteyenler bu büroya müracaatta bulunuyor, ardından memleketlerine geri dönüp, bürodan gelecek “Almanya kağıdını” bekliyorlardı. Mektubu alan İrtibat Bürosu’na koşuyor ve Almanya’ya gidiş çilesi başlıyordu. Aralarında belki de hiç doktora gitmemiş kişilerin de bulunduğu işçiler, Alman doktorlar tarafından sıkı bir sağlık kontrolünden geçiriliyor, dişlerine kadar kontrol ediliyorlardı. Sağlam olanlar, köylerine kentlerine gidip, Almanya’ya gitmek üzere tahta bavullarını hazırlıyor ve 1-2 yıllığına, üç beş kuruş biriktirdikten sonra geri dönme düşüncesiyle uzun bir yolculuğa başlıyordu. 7 Kasım 1961’de 55 kişilik ilk işçi kafilesi Sirkeci Garı’ndan yola çıkarak 3 günlük tren yolculuğunun sonunda Düsseldorf’a vardı. Almanya’nın göçmen iş gücü alımını durdurduğu 1973’e kadar yaklaşık 800 bin kişi Türkiye’den Almanya’ya göç etti.

DÖNECEĞİMİZİ SANDILAR

Mustafa Arslaner’in babası da Yozgat’tan Almanya’nın Frankfurt kentine ilk işçi kafilesiyle göç eden bir duvar ustasıydı. Yaklaşık 3 gün süren yolculuktan sonra Münih Garı’na gelen Arslaner, “Heim” adı verilen 6 kişinin kaldığı yurt odasında bir yıl yaşayıp sonra arabasıyla memleketine geldi. Üç çocuğu ve eşini de yanına alarak Almanya’ya geri döndü. Almanya’ya geldiğinde 6 yaşında olan Mustafa Arslaner, “Büyükşehir olarak bir Yozgat bir de Kayseri’yi biliyorduk. Hep beraber, hayallerimizdeki Almanya’ya doğru yola çıktık. Altı ay boyunca, beş kişi bir odalı evde yaşadık Tuvaletimiz, apartman merdivenlerinin oradaydı. Paramız yeni eşya almaya yetmediğinden hep başkalarının kullandığı eşyaları kullanıyorduk. Babam çat pat Almanca öğrendi, annemde ise hiç yoktu. Ben de Almanca bilmediğim halde okula başladım. Okul çok zordu. Babamın maaşı eve yetmemeye başlayınca biz de hafta sonları çalışmaya başladık. Hep geri dönmek için para biriktiriyorduk. Annemle babam vefat etti. Biz de burada evlendik, yuva kurduk. 1993 yılında abim video çekimi yapmak için düğün salonlarına gitmeye başladı. İşte bu noktada biz de Almanya’daki Türklerin düğün salonuna ihtiyacı olduğunu fark ettik ve ilk olarak bir düğün salonuyla işe başladık. Sonra düğün salonlarımızın sayısı arttı. Beş bin kişilik sekiz tane salonumuz oldu. Ardından hostel işine girdik. Dört tane de hostelimiz var. Çocuklarımla birlikte çalıştırıyoruz. Yaklaşık 200 kişiye istihdam sağlıyoruz. İlk gittiğimizde Almanlar bizi işçi olarak gördüğü için bir ön yargı yoktu. Döneceğiz diye bakıyorlardı. Çünkü biz işçiydik ama şimdi herkes bir iş yeri sahibi. Bunlar Almanları rahatsız etmeye başladı. Bizim Türk olarak kalmamızdan ve özümüzü kaybetmememizden çok rahatsızlar” dedi.

PATRON OLUNCA RAHATSIZ OLDULAR

Ata Şiir de yedi yaşında ailesinin yanına Almanya’ya giden gurbetçilerden. Şiir, “Ben Almanya’ya gittiğimde Türklerin durumu şimdiki gibi değildi. Amcamın çocuklarıyla birlikte bir döner dükkanında çırak olarak işe başladık. Zaman geçtikçe 35 yıl önce biz de bu işin içerisine girdik. Kendi dönercimizi kurduk. Ve büyüdü Avrupa’ya ihraç etmeye başladık. İşler büyüdükçe Almanlar rahatsız olmaya başladı. Sonuçta işçi olarak gelen vatandaşlar bu ülkede kalıp bir yerden ekonomiyi tutuyorduk. Dönerle ilgili ‘sadece fakirler yiyor’ iddiasında bulundular. Oysa onlar her gün hazır yiyor. ” dedi.

Şifalı sulardan lezzetli tarifler

Şehir rehberi

Genç Müslüman’a örnek olsunlar



Çok Okunanlar

2024-11-06 00:23:09