Cinsel istek azlığı, dikkat ve bellek sorunu, duygudurum değişiklikleri, baş dönmesi, diş sıkma, yaygın ağrılar, sürekli yorgunluk hali ya da yerinde duramama ve daha fazlası... Tüm bunların stresten kaynaklanabileceğini düşünmüş müydünüz? Psikiyatri Uzmanı Doç. Dr. Hale Yapıcı Eser, stresle nasıl baş edilebileceğini N-Life için açıkladı.
Stres, kişinin hayatının farklı evrelerinde maruz kaldığı, alıştığı düzeni etkileyen ve adaptasyon gerektiren her türlü durumu içerir. Stres etmenleri kısa süreli “akut” olabileceği gibi, daha uzun süren “kronik” etmenler de olabilir. Akut stres etmenleri, bir yakının kaybı, boşanma, iş değişikliği, kredi çekme, yaşam yeri değişikliği gibi değişikliklerin yanı sıra, çoğu insanın olumlu olaylar olarak nitelendirebileceği evlilik, olağanüstü bir kişisel başarı, tatile çıkmak gibi etmenler de olabilir. Önemli sınavlar gibi tekrarlayan durumlar, bazı olumsuz deneyimlerle giden sosyal ilişkiler, akut olarak tekrarlayıcı stres kaynağı olabilir. Kronik stres etmenleri ise, daha çok kişilerin yaşamda taşıdıkları sosyal roller ve bunlara ilişkin algıları, uzun süreli sağlık sorunları, finansal sorunlar ya da yakın ilişkilerle ilgili sorunlar olabilir. Bunun dışında, kişinin yaşamını ve bedensel bütünlüğünü tehdit eden olaylara maruz kalması ya da başka bir insanın bu olaylara maruz kalmasına şahit olması veya bunu duyması da travmatik stres kaynağı olarak gösterilir.Maruz kalınan stres etmenleri kişiler tarafından her zaman “stresli” olarak tanımlanmayabilir ve kişiler maruz kaldıkları stres yükünün bilincinde olmayabilir. Ancak maruz kalınan stres kişide birtakım biyolojik değişikliklere sebep olur. Bu değişiklikler; bağışıklık yanıtları, metabolik yanıtlar, solunum ve kalp hızı değişiklikleri, kan basıncı değişiklikleri, beslenme alışkanlıklarında değişiklikler, uyku düzenine ilişkin gözlenen değişiklikler gibi değişikliklerdir. Bu biyolojik yanıtlar optimum seviyede ve sürede gerçekleştiğinde, sağlıklı bir adaptasyon için gereklidir. Yani her stres maruziyeti olumsuz değildir, hatta stres maruziyeti hayatta kalmak, yeni beceriler geliştirmek ve zihin ve bedenin bağlantılarını korumak adına da gereklidir. Ancak çocukluk çağında maruz kalınan olumsuz yaşam deneyimleri, bu biyolojik yanıtların daha uzun süreli olmasına, adaptasyonun bozulmasına ve erişkin yaşamda artmış psikiyatrik ve bedensel bozukluklara sebep olabilir. Ayrıca, akut bir stres olayı kişide yoğun korku uyarımı yarattığında, olumsuz yaşam deneyimi ve stres etmenlerinin süresi uzadığında, şiddeti arttığında ya da birden çok stres etmeninin bir arada ve yüklü bir şekilde kişinin hayatında var olması durumunda, stresle gelişen biyolojik değişiklikler kişinin bedensel ve zihinsel olarak olumsuz etkileneceği, adaptasyonunun bozulduğu bir şekle dönüşebilir.Kronik stres, anksiyete bozuklukları, depresyon, uyku ve yeme bozuklukları gibi psikiyatrik bozuklukların yanı sıra, bedensel belirtilerle giden ve “somatik belirti bozukluğu” adı verilen bozukluklara da sebep olabilir. Cinsel istek azalabilir, dikkat ve bellek etkilenebilir, duygudurum değişiklikleri, baş dönmesi, diş sıkma, yaygın ağrılar, sürekli yorgunluk hali ya da yerinde duramama ve sürekli huzursuzluk hali gibi değişiklikler gelişebilir. Ayrıca, diabetes mellitus gibi dahili hastalıklarda kan şekeri düzensizliği, cilt hastalıklarında hastalık belirtilerinin alevlenmesi, migren ağrısının sıklığının ve şiddetinin artması gibi pek çok etkileri de olabilir.Kişiler stres yüklerinin fazla olduğunu tekrarlayan fiziksel hastalıklarının gelişmesi, duygusal olarak daha öfkeli, gergin, kaygılı ya da çabuk ağlayan, tepki gösteren bir hale gelmeleri, konsantrasyonlarının ve özbakımlarının azalması, stres yanıtlarını azaltmak için fazla alkol kullanımı, fazla yeme gibi uygunsuz davranışsal değişiklikler göstermeleri gibi olağan durumlarından farklı süreçleri deneyimlemeleriyle fark edebilirler. Bazen de kendilerinin farkında olmadığı bu durum yakınlarının dikkatini çekebilir ve yakınları yoğun stres yükü belirtileri gözlemleyebilir.Günümüz yaşamında stres etmenlerinden kaçmak mümkün değildir. Ancak maruz kalınan stres etmenlerinin sayısını kontrol etmek ve maruz kalınan stresi yönetebilmek mümkündür. Kişinin bunun için yapabileceği ilk basamak, stres ve sorun kaynaklarını ve bu stres etmenlerinin onun üzerindeki olumsuz etkilerini tespit etmek olabilir. Stres yükü oluşturan sebepleri tespit ederek hayatındaki öncelikleri belirlemek ve stres kaynağını azaltmak gerekli olabilir. İkinci olarak, stres yükü altında olduğunu hissettiğinde bedenini gevşetmek ve aklından hangi düşüncelerin geçtiğini ve kendisinde stresin biyolojik etkilerini başlattığını anlamaya çalışmak yardımcı olabilir. Olumsuz ve gerçeği çarpıtan düşünce kalıpları varsa ve zihni meşgül ediyorsa, bu düşünceleri tanımak ve anda kalmaya çalışmak gerekir.Vücudun gevşemesini sağlamak için nefes ve meditasyon egzersizleri önerilmektedir. Ayrıca bedenin stres tepkilerini azaltabilmek adına düzenli olarak egzersiz yapmak, uyku hijyenine dikkat etmek, sağlıklı beslenmek, alkol ve sigara kullanımını kontrol etmenin yanı sıra, kişinin kendini anlamaya ve değiştirmeye vakit ayırması, sosyal destek sistemini artırması gereklidir. Algılanan sosyal destek, stresin olumsuz biyolojik etkilerini azaltan bir etki gösterir. Kişinin duygu ve düşüncelerini fark etmesi ve güvendiği biriyle paylaşması kolaylaştırıcı olabilir. Günlük bir rutin oluşturmak, kontrolü artırarak stresin etkilerini azaltabilir. Keyif veren aktivitelere zaman ayırmak önemlidir.Stresle baş edebilmek farkındalık, kararlılık ve tutarlılık gerektirir. Bu tutarlılığın sağlanabilmesi için meditasyon, uyku hijyeni ve günlük rutinleri geliştirmek için tasarlanmış cep telefonu uygulamalarından, sosyal medya kaynaklarından faydalanılabilir. Ancak, kişi stresle baş etme yöntemlerini kullanmasına rağmen hayat kalitesini etkileyen belirtiler ve zorluklar yaşıyorsa, bir profesyonelden bu konuda yardım almaktan çekinmemeli ve bu yardımı ertelememelidir.2024-11-05 14:34:24