Yazarlar >> Milliyet


Türk ve Azeri çay kültürü UNESCO listesinde


Link [2022-12-11 11:04:19]



Çay ikramı Türk misafirperverliğinin bayrağıdır âdeta. Türk insanı için günün her saati çay saatidir. Sabah ilk iş çay demlenir, akşam misafirliğe çaya gidilir. Aynısı Azeriler için de geçerli. İki ülkenin ortak çay kültürü UNESCO Somut Olmayan Kültür Mirası listesine el ele girdi ve sohbete odaklanan çay geleneği bir kez daha aramızdaki benzerlikleri ortaya koydu

Türkiye’de çay hayatın odak noktasında yer alır. Sanki ezelden beri çay içen bir toplumuz. Ancak çayın böyle yaygın içilmesinin geçmişi çok eski değil. Cumhuriyetin ilanından sonra, hatta 1945’lerden sonra çaykolik olmuşuz! İlginç bir biçimde tarihimizde çayla ilgili kayıt çok az. İlk kez 12. yüzyılda ünlü tasavvuf şairi Ahmed Yesevi, çayı sağlığa iyi gelen bir içecek olarak kaydetmiş. Osmanlı İmparatorluğu’na geldiğimizde ilk çay bahsi ünlü seyyah Evliya Çelebi’nin “Seyahatnamesi”nde karşımıza çıkıyor. Evliya, anlatıları içinde sadece iki kez çaydan bahsetmiş. İstanbul’da 1631 yılında bir çay ticareti kaydı düşmüş, gezilerinde ise sadece bir tek kez Bitlis’te çay ikramından söz etmiş. Bitlisli Kürt Beyi’nin Melek Ahmet Paşa onuruna verdiği ziyafette sayısız yiyecek ve içecekler arasında çayı da saymış ve bunu hayatında ilk kez tattığını yazmış. Belli ki çay o zamanlar pek bilinmiyormuş.

Çayın yakın tarihi

Çay hayatımıza ancak 19. yüzyıldan itibaren girmiş. Özellikle İngiltere ile imzalanan 1838 Balta Limanı Anlaşması ile gümrük vergilerinin düşmesi, Osmanlı topraklarının İngiliz ticaretine açılması, bunun sonucu büyük ölçüde İngilizlerin elinde olan çay ticaretinin Osmanlı’ya gelmesi sonucu çayla tanışmışız. Osmanlı tarihçisi Soraya Faroqhi çay içme âdetinin ilk başta sadece çayın yaygın olduğu Azeri, İran ve Rus kültürleriyle yakın iletişimde olan doğu bölgelerinde olduğunu söyler. 1870’lerden itibaren Abdülaziz döneminde Sultan fermanıyla Trabzon’da çay yetiştirilmesi öngörülmüş, fakat ancak Cumhuriyet sonrası bu gerçekleşebilmiş. İlginç olan Azerbaycan’da da ilk çay ekimi oldukça geç bir tarihte, 1896’da Lankaran ilinde başlamış, hatta yaygınlaşması 1930’ları bulmuş. Her iki ülke de kendi yetiştirdiği çayı içiyor ve seviyor; nasıl biz Rize çayı bir numara diyorsak, Azeriler de Kaçmaz ve Lankaran çayı diyor. Lankaran bölgesi tıpkı bir zamanlar Rize’nin mandalinalarıyla ünlü olduğu gibi aynı zamanda önemli bir narenciye bölgesi. Ama çay ön planda, her iki kent de simge olarak birer çay bardağı heykeli dikmiş.

Tavşankanı, Horoz kuyruğu

Çayın yakın geçmişi gibi çayın demlenmesinden rengine dek iki ülkede benzerlikler çok. Biz nasıl kıpkırmızı demli çaya tavşankanı diyorsak Azeriler de “horuz guyruğu” veya “purrengi” diyorlar. Biz tüm dünyada lale biçimli bardak olarak ünlenen “ince belli” kullanıyorsak, onlar da çok benzerini kullanıyor ama “armudu” olarak adlandırıyorlar. Armudu bardak genellikle üzeri düz veya spiral optikli tarz oluyor, böylelikle hem horoz kuyruğu kırmızısı rengi iyi yansıtıyor hem de daha yavaş soğuyor. Çay her iki ülkede de demlikte demleniyor, ama Azeriler suyu kaynatmak için çaydanlık yerine semaver kullanmayı tercih ediyor. Bizde Erzurum’dan başka yerde pek görülmeyen kıtlama şekerle çay içme şekli, Azerbaycan’da çok yaygın, ancak onlar buna “dişleme çay” diyor. Bizde eskiden özellikle çocuklara yapılan önce şekerli suyu bardağa koymak, üstüne de rengi karışmayacak şekilde demli şekersiz çayı koyup sunmak ise onlarda hâlâ rastlanan bir yöntem. Bizde olmayan bir âdet ise çaya bazen karanfil, kekik, gül suyu gibi eklemeler yapmak.

Kız istemede bol şeker

İki kültür arasında asıl ortak nokta ise çayın etrafındaki muhabbet ve sohbet ortamı. Zaten UNESCO listesine başvuru raporlarında vurgulanan da çayın bu sosyal birleştiricilik ve misafirperverlik yönü. Örneğin Azerbaycan’da kız istemeye gidildiğinde mutlaka çay ikram ediliyor. Söz kesildiği zaman, yani kız tarafı damat tarafının teklifini kabul ettiği zaman, karşılıklı bol şekerli çay içiliyor. Böylece iş tatlıya bağlanıyor. Zaten her durumda çay ikramı asla tatlı olmadan düşünülmüyor. Tatlı derken tipik Azeri tatlıları pakhlava, şekerbura dışında türlü reçeller billur kâselerde sofrayı donatıyor; özellikle ceviz, vişne, kayısı, kızılcık, gül gibi reçeller mutlaka oluyor, hatta her türlü kuru meyve ve kuru yemişler de sunuluyor, ayrıca limon dilimleri de eksik edilmiyor. Tıpkı bizdeki gibi “tatlı yiyelim tatlı konuşalım” ifadesi onlarda da var. Böylesine özenli donatılmış bir sofrada sohbetin keyfi de başka oluyor.



Çok Okunanlar

2024-09-19 01:46:28