Yazarlar >> Milliyet


Tamircinin dönüşü


Link [2022-10-11 07:38:19]



Cem Erciyes’in KısaDalga.net’te yayımlanan yazısını okuyunca (“Ayakkabı Tamircisi”) heyecanlandım. Ne zamandır anlatmak, ifade etmek istediğim bir konuya değinmiş. Yazıda, enflasyonda alım gücü düşen orta gelir grubunun yeni giyim kuşam alamadığından tamir ettirmeye başladığını anlatıyor Cem.

Özal’ın lügatlere soktuğu “orta direk” 2022’de çökerken, Şişli civarındaki, 80’li yıllara kadar alışverişin kalbi olan, sonraları iyice gözden düşen pasajlardaki bazı dükkânların -yazıda belirtildiği gibi- son zamanlarda hareketlenmesi de manidar. Yoksulluk, Cem’in de yazısında yer verdiği gibi yayılırken, tamir ettirmek kavramını hatırlıyoruz. Tamir ve ikinci el. İşte benim ne zamandır anlatmak isteyip de fırsat bulamadığım şey buydu. Orta geldi madem, ben de topa gireyim.

Dört yıl önce İngiltere’ye ilk geldiğimde burada yardım kuruluşlarına bağlı çalışan ikinci el dükkânlarının çokluğu karşısında şaşkına dönmüştüm. Her köşede, her caddede, her meydanda bu dükkânlardan onlarca var. İnsanların kullanmadığı ve bağışladığı kıyafetleri, aksesuarları, kitapları, oyuncakları, ev eşyalarını ve aklınıza gelebilecek her tür eşyayı temizleyip onarıp uygun bir fiyata satıyorlar. Her birinde özelleşmiş olanlar var. Mesela Crouch End’dekiler daha çok ikinci el kitapta iyi, Belsize Park’takiler kıyafette. Finchley Road’dakilerde enteresan şapkalar, aksesuarlar bulunabiliyorken, Camden Town’dakilerde ayakkabı çeşidi çok.

Londra dışındakilerde çeşit daha da fazla. Koltuktan masaya ev eşyaları, mutfak eşyaları, kap kacak, lambalar, tablolar… Ne ararsanız var. Bu mağazalarda biraz zaman geçirseniz, hiçbir şeyin yenisini almadan evinizi döşeyebilir, giyim kuşamınızı halledebilirsiniz.

Buralarda satılan şeylerin fiyatları hakkında da bir fikir vereyim. Mesela güncel ve popüler bir çocuk kitabına, David Walliams’ın Horrid Henry’lerine veya Edith Blyton’ın serilerinin bir kitabına kitapçılarda 7 ila 9 pound ödersiniz. Bu kitaplar “charity shop”larda 0.5 pound’a satılır.

İngiltere’de beni şoke eden şeylerden biri de evlerdeki eşyaların eskiliğiydi. Bakın, eski püskü, kirli, bakımsız, kırık dökük anlamında kullanmıyorum eskiyi. Eskiler, çünkü yıllar önce alınmışlar ve bozulduklarında onarılmışlar. En iyisini al, onar ve yıllarca kullan yerine, bugün, ucuzundan al, eskiyince at, yenisini al dünyasında yaşıyoruz biz. Kapitalist düzen bunu öneriyor.

İlk evimizde 1970’lerden kalma büyük bir fırın/ocak vardı. Kullanışlıydı ve çalışıyordu. Ama eskiydi. Bize kalsa çoktan değiştirirdik. Kapağı arızalanınca ev sahibimiz servisi çağırmıştı. Servis elemanlarının “Abla bu artık tamir olmaz, buna vereceğin parayla yenisini alırsın” deyip çekip gitmemesi ilgimi çekmişti. Adam üşenmeyip, 50 yıllık ocağın kapak aksamını bulup birkaç gün sonra getirmişti.

Ben İstanbul’da yaşarken evde herhangi bir şey bozulduğunda tamir olduğunu hatırlamıyorum. Beyaz eşya tamircisi ya da servisi dediğimiz kurumu biz, eve gelip “Abi, bu tamir olmaz, yenisini alın” diyen kişiler olarak biliyoruz. Meğer böyle değilmiş.

İngiltere eski eşya dolu ve nedeni tamir kültürünün bir şekilde kendini devam ettirmiş olması. Evlerin camlarındaki 150 yıllık vitraylar bile duruyor. “Çift cam yapalım, soğuk girmesin” denmemiş. Kapılar eski, sokak lambaları eski, trafik lambaları eski, posta kutuları eski, sokak tabelaları eski. Evlerin içinde her türlü yeni teknoloji var ama eşyalar eski. İnsanlara bu konu sorulunca “Çalışan şeyi neden değiştirelim?” yanıtını alıyorsunuz.

Tamir kültürünün bizde Cem’in anlattığı gibi yoklukla hatırlanması çok acı elbette. Yoksullukla baş etmenin yolu olarak değil bir felsefe olarak düşünülmeli onarmak ve ikinci el eşya kullanmak. Yenisini alma fetişinin ve tüketim saplantısının insanlığı götürdüğü yer belli.



Çok Okunanlar

2024-11-11 00:09:55