Yazarlar >> Milliyet


OLDUĞU KADAR, OLMADIĞI KADER !


Link [2022-09-30 00:14:14]



Onunla ilgili yazı yazmak, ne bileyim biraz ürkütüyor beni. Haddimi aşmak mı korkum ya da kifayetsiz kalacak kelimelerim mi beni durduran, bilmiyorum. Oysa hayatın her alanında, sabahtan akşama, aşktan acıya, yaşamdan ölüme öyle çok şey var ki onun dokunduğu! Aynı duyguları yaşarmışçasına, beni en derinden anlarmışçasına okuyorum onu hep. Ama bu kez başka; Tamda doğumgünü haftasında karşınızda büyük usta Mevlana!

Farklı bir yanı var Mevlana’nın, diğer düşünürlerden farklı bir yanı. ‘O- bu- şu’ diye ayırmadığı için mi insanları, dinlerin özünün aynı olduğuna, sevginin evrenselliğine inandığı için mi acaba? Ya da dansı, müziği, şiiri dinsel ritüellere kattığından mı bilmem ama çok sevilmiştir hep, sayılmıştır. Kendi ruhunu kattığı bir farklılık yaratmış Mevlana; Dansla müzikle şiirle İslam Rönesans’ını gerçekleştirmiş aslında. Bana göre ise dengeyi, sessizliği, kaosu, kuantumu ve birbirine bağlı olan her şeyi zamanında çözmüş, çelişkilerin hayatın özü olduğunu kabul etmiş şahsiyet kendisi. Bir peygamber değil elbette ki de kutsal bir kitaptır, yazdığı Mesnevi’si!

Sizi bilmem ama semazenler beni çok etkiler. Semazenlerin, tasavvuf müziğiyle ve derin bir teslimiyetle kendi etraflarında dönüşü, bir inanışı temsil ediyor. O dönme hareketi, insanın doğuşunun, yüce Allah’a ulaşmanın, kainatın oluşumunun ve insanın kainatta dirilişinin sembolü. O müzik ise insanın kalp ritminden esinlenerek bestelenmiş.

Mevlana, "Gülün dikene katlanması, onu güzel kokulu yaptı" diyen bir filozof, “Körler çarşısında ayna satma, sağırlar çarşısında gazel atma" diyen bir düşünür, “Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşındakinin anlayabildiği kadardır" sözü ile başka bir şey demeye gerek bırakmayan üstün, şimdilerin tabiriyle ‘aşmış’ kişidir.

Tabi Mevlana deyince ‘O’ndan bahsetmemek olmaz. Güneş ve ay gibi çünkü onlar. Tahmin ettiğiniz üzere, Şems-i Tebriz-i’den yani Tebrizli Şems’den!

Mevlana’yı hayatta en fazla etkilemiş kişi o! Şems’dir, Mevlâna'yı Mevlâna yapan! Karşılaşıncaya kadar Mevlâna, bir alimdir, Konya’nın sevgilisi, olgun ve makul baş müderrisi. Lakin aklın ve bilimin sınırları içinde dolaşan mantıklı bir İslam aliminden bir fırtına, bir sanatçı çıkaran Şems’tir.

Ansızın gelir Şems; Yaşı kırkı bulmuş olan Mevlâna’nın belki de hiç beklemediği ve ümit etmediği anda. Şems güneş demektir ve bu güneş öyle bir sel yaratır ki Mevlâna’nın engin denizlere benzeyen ama henüz rüzgar görmemiş sakin ve emniyetli ruhunda, suyun toprağa kavuşması gibi kavuşurlar. İlahi aşka kavuşmak için birlikte yürüyen bu dostluğun kanlı sonu gibi, Şems bir bıçak gibi böler Mevlâna’nın ömrünü tam orta yerinden ikiye. Öncesinde Mevlâna ne idiyse artık o değildir; Temkinliyse temkini bırakır, mantıklıysa aklın sınırlarını çatlatır. Şems ona, ruhun akla üstünlüğünü, gerçeğin akılda, fikirde, bilimde değil, yürekte, sevgide olduğunu anlatır. Ondan tamamlarlar birbirlerini. Akıl ile kalp insanın temeli, zaten hayatın da ta kendisi değil mi!

Ne çok okuyorum bu aralar onu, beni anlatıyor sanki, söylemek isteyip de söyleyemediklerimi. Ne güzel diyor Şems-i Tebrizi; "Sonsuzluğa götüren bir denizin kıyısına varmıştım. O zaman anladım ki susmak bir cüsse işi, derin denizlerin işi. Sığ suları en hafif rüzgârlar bile coşturabiliyor, derin denizleri ise ancak derin sevdalar. Anladım ki derin ve esrarengiz olan her şey susuyor. Anladım ki susan her şey derin ve heybetli" Ve Mevlana ne güzel tamamlıyor onu; ‘Pişmişin halinden anlar mı hiç ham, sözü kısa kesmek vesselam’ diyerek!

Ne tek başına akıl ne de tek başına kalp yetiyor dünyada. Birini seçsen diğeri imtihanın oluyor, hayat seni tam oradan vuruyor. Direnmekti yaptığım benim, uzun zamandır; Hayata, isteklerime, düşlerime en çok da kendime. Direndikçe yıprandım, inkar ettikçe yoruldum, korktukça kendimden oldum. Bakın burası hepimizin sancısı; Değiştirmeye çalıştıkça kendim değiştim, cesaret edemedikçe güçsüzleştim. Sonra bir gün Mevlana’nın şu dizeleriyle karşılaştım, beni tutan kollarımdan, ayağa kaldıran; ‘Dünle birlikte gitti cancağızım, düne ait ne varsa. Bugün yeni şeyler söylemek gerek!’

Ölümü bile bir son değil bir başlangıç olarak kabul eden, “Düğün gecesi” diyen, ardımdan yas tutmayın diye vasiyet eden büyük üstat, doğumgünün kutlu olsun!

Ayna oldun bize, sahip çıktın, ‘Ne olursan ol gene gel’ dedin de biz senin kadar olamadık affet. Yola seninle devam ediyoruz, senin sözlerin bize yeter. Öğrendik ki ancak sabırla tevekkül ile bu ömür geçer. Olması gerekenler yanındadır zaten, diğerlerini de boşver! Zaten ne demiştin sen;

Olduğu kadar, olmadığı kader!

………………………………………………..*……………………………………………………..

Her Saç Telinde Anılacaksın;

Kıyamet kopuyor mu acaba?

Ya da çoktan koptu da biz yeni yeni varıyoruz farkına! Her şey karmakarışık, virüstür, hastalıktır, açlıktır derken cehennemimizi mi yaşıyoruz dünyada?

İnsan olmaktan utandığım bir olayda daha yaşıyorum bu duyguları. Hangi olay mı?

“22 yaşındaki genç bir kadının saçının teli gözüküyor diye dövülerek öldürülmesi!

Evet evet, katledilme sebebi saçının gözükmesi! Yazarken utanıyorum, okurken utanıyorum, bu vahşet karşısında bir şey yapamamaktan utanıyorum! İran’ da ailesiyle birlikte arabada giden Mahsa Amini, devriye gezen ahlak polisi tarafından durdurulan arabada saçının teli gözüküyor diye yaka paça arabadan indiriliyor ve ölünceye kadar dövülüyor! Ya arabada kadın arabada ve de ailesiyle birlikte yani dışarıda gezmiyor. Gözüken de kaymış başörtüsünün kenarındaki bir tutam saç! Ve kendini savunma şansı bile verilmiyor; Yakalanıyor, dövülüyor ve yargılama olmadan infaz edilip orada öldürülüyor!

21.yüzyılda ortaçağ zihniyetini yaşayan bir ülkede, gençliğine, hayallerine, ümitlerine kıyılmış bir kadın Mahsa Amini! Elinde olmayan şartlar ve tercih hakkı olmadan, talihsiz bir zamanda, talihsiz bir coğrafyada doğup namusu ve dini, saç teliyle ölçenler tarafından katledilen gencecik bir kadın!

Adam olan kadının bir teline şiirler yazıyor, adam olmayan da kontrol edemediği nefsinin günahını, bir saç telinden çıkarıyor!

İçimdeki öfkeyi bir nebze soğutan, şu an yazarken ellerimin titremesini biraz olsun durduran ise İran tarihine milat olabilecek bir kadın dayanışmasının, halk ayaklanmasının mimarı olması! ‘Bir ölürüz, bin geliriz’ diyor adeta halk. Tüm özgürlükleri elinden alınmış onca kadın, ataerkil sisteme başkaldırıyor, başörtülerini yakıp saçlarını keserek bu rejimi protesto ediyor.

Ve insan tam da böyle zamanlarda laikliğin önemini, ulu önder Atatürk’ün değerini daha iyi anlıyor, gün be gün daha çok minnet duyuyor!

…………………………………………………….*……………………………………………………..

Teşekkürler Ekselansları;

Biraz buruk, hayli tuhaf ve fazlasıyla duygusal bir hafta olmuş, yazdıklarıma şöyle bir bakınca!

Önce doğumgünü dedim, ardından bir ölümden bahsettim şimdi de bir vedadan söz edeceğim. Gözyaşları sel, duygular şelale! Değil sadece tenisin, bana göre tüm spor dallarının en zarif, en beyefendi, en yakışıklı sporcusu Roger Federer, son maçı ile kariyerine veda etti, tenis öksüz- kortlar yetim kaldı. Laver Cup'ta son maçına ezeli rakibi Rafael Nadal ile katılan usta tenisçi, topu ağın içinden geçirerek- bir anlamda ağları delerek gündemi altüst etti. Adama boşuna ‘Ekselansları’ denmiyormuş, resmen gösterdi. Hele veda konuşması sırasında gözyaşlarına hakim olamaması, Nadal’ın da o konuşurken ağlaması yok muydu, hangi ödül bu kadar duygulandırabilirdi, hangi kupa, hangi madalya?

Serena Williams’ın ardından Roger Federer, teniste bir dönemin kapandığını kim inkar eder!

Kariyeri boyunca 20 kez Grand Slam şampiyonu olmuş Federer, üst üste 237 hafta bir numarada kalarak tenis tarihine geçmiş. Grand Slam’lerde en çok maça çıkan oyuncu, bu turnuvalarda çeyrek ve yarı finalleri en çok gören de isimmiş. Tek el backhand’ i ile şık kıyafetleri, esprili ve zarif hareketleriyle tüm tenisseverlerin gönlüne nakşetmiş.

Ah be Federer! Tenis seninle de ayrı bir güzelmiş!

HAFTANIN EN’LERİ;

Haftanın An’ması; Büyük ozan Neşet Ertaş’ın vefatının 10.yılında anılması! Denir ki üç Neşet Ertaş türküsü dinleyince tüm insanları çözebilirmişsiniz. Gerçekten de Neşet Ertaş türküsü çalmayan düğün yoktur, efkar da yas da ondan sorulur! Hem neşedir o hem derttir. Aşkı öğretendir, aşkı özletendir. Aşıklık geleneğinin son üstatı, son aşık! Nurlar içinde yat, huzurun çok olsun, yolun ışık!

Haftanın Zorbalığı; Şehrin merkezindeki bir gece kulübünde yaşanıyor. Biri kadın üç kişi geliyor, güvenlik içeri almıyor. İçeri girmek isteyenlerden biri güvenliğe kafa atıyor, film kopuyor! Üç kişi ağır yaralanıyor, gece kulübüne ateş açılıyor! Bu insanlar kendilerini nerede sanıyor! Kadına sopayla nasıl saldırılabiliniyor? Bu kadar hınç dolu, öfkeli ve cesur nasıl olunabiliyor? Bilen varsa söylesin, insanlık nereye kaçtı, nerede saklanıyor?

Haftanın Duyurusu; Bizzat kendisi tarafından yani Rihanna tarafından instagram hesabından yapılmış. Buna göre ünlü sanatçı Rihanna, 2023 Super Bowl devre arası şovunda sahneye çıkacakmış. Valla en son albüm çıkalı 6 yıl olmuş, çocuk doğurmuş, yeni bir ilişkiye başlamış, e yeni albümü de çıkacakmış valla bu şov, onun için biçilmiş kaftanmış. Pr ekibini tebrik ederim, Allah için iyi hazırlanmış!

Haftanın Yarışması; Hala yankıları süren Miss Turkey 2022! Yakın zamana kadar eski heyecanını yitirmişti ana bu sene baya ilgi çekti, spekülasyonlar bitmedi. Valla bana da; ‘Ah nerede o eski güzeller’ dedirtti! Tabi torpil iddiaları da bu sene devam etti. Sizi bilmem de gözlerim, 90’ların o görkemli, şaşaalı törenlerini aradı. Neyse ne diyordu şarkıda; ‘Güzeller içinde bir sizi seçtik’

CANSEN ERDOĞAN



Çok Okunanlar

2024-09-21 14:36:51