Yazarlar >> Milliyet


GÜNEŞE ULAŞMAK İÇİN KARANLIK KAZIYANLAR


Link [2022-10-20 18:14:39]



Şöyle sarılı mavili, biraz alacalı biraz pembeli buram buram ümit, mis gibi mutluluk kokan bir yazı yazayım diye oturdum klavyenin başına ama ne mümkün! Yürekler yangın yeri, sözcükler kömür karası!

Evet Bartın’daki maden ocağı patlamasından söz ediyorum. Soma faciasının acısı geçmemişken bir tırnak daha atıldı kabuk bağlayan gönül yaramıza. Grizu patlaması deniyor, uyarılar yapılmıştı deniyor, mukadderat deniyor ama göçüp giden 41 can maalesef geri gelmiyor.

Ne zor iştir madencilik, gerçi hangi iş kolay ki! Ama madencilik daha bir zor ya! Gün yüzü görmeden, zehirli gazların salındığı, yerin metrelerce altında ‘kara elmas’ı çıkarmak için canını dişine çıkarmak, evine üç kuruş götürebilmek için canını hiçe saymak! Başkaca iş alanı olmadığı, olanlar da kısıtlı ve sayılı olduğu için çaresizlikle kazanılacak ekmek parası için ölümle Rus ruleti oynamayı göze almak!

Birkaç yıl evvel gitmiştim Amasra’ya! Ilık bir bahar günüydü, rüzgar yüzümü okşarken iskeleye yakın bir balık lokantasında martıları izlemiştim hayranlıkla. Karadeniz’in bir Ege bir Akdeniz gibi şatafatı, turizme adanmışlığı yok belki ama oksijeni var oksijeni! Ciğerleri temizleyen, solunumu güzelleştiren, deliksiz uykular veren tertemiz havası var! Şehrin kaosundan, kirinden, pasından, koşturmasından kaçıp da kendisine sığınanları bağrına basan anaç yamaçları, serin yaylaları var! Velhasıl madeni, sanayiyi düşünenler, bacasız sanayiyi yani turizmi es geçmişler. Orada yaşayanlar da ya balıkçı olup denizlere gidecekler ya büyük şehirlere göç edecekler. Gitmeyip kalanlar, düzenli bir iş uğruna, yerin metrelerce altında, hayat ile her gün pazarlığa oturacaklar, Azrail ile güreş tutacaklar.

Mübarek günde, bir cuma günü çıktılar sonsuz yolculuklarına. Kapkara elleri, yüzleri, ellerinde beyaz ekmekleriyle resmedilir hep maden işçileri. Sadece tenleri değil bahtları da kara oysa. İçimi ne acıttı bir madencinin; ‘Aşağıda ölüm var, yukarıda açlık. Aşağıdaki ölüm olasılık, yukarıdaki açlık kesin’ sözü. Olasılığın ölüm olduğu bir ihtimale koşuyor bu insanlar. Yürek yangınlarında çay demliyorlar, eşlerine çocuklarına bakabilmek için canlarını hiçe sayıyorlar. En acısı da patlamadan üç-beş gün sonra, arkadaşlarının öldüğü yere geri döneceklerini biliyorlar. Birkaç gün önce birlikte gülüp söyledikleri, omuz omuza çalışıp emek verdikleri arkadaşları olmayacak orada. Bilmiyorum nasıl kabullenecekler bu acıyı, toprak nasıl kabullenecek bu gencecik fidanları! Güneşe ulaşmak için, karanlığı kazıyanları!

KÖMÜR- bir harf var arasında ÖMÜR ile!

Gel de anma şimdi, çarpıp çırparak kolay yoldan para kazananları,

Dediği gibi şairin; ‘Yüz karası değil, kömür karası! Böyle kazanılır ekmek parası!

……………………………*………………………………………

Güçlü kadınlar nüfusundan 1 kişi eksildi;

Dedim ya tatsız tuzsuz bir haftaydı diye, Billur Kalkavan’ı da bu hafta kaybettik işte. Bir zaman önce, bu ölüm seni bu kadar etkileyecek deselerdi hayatta inanmazdım. Hiç tanışmamış, yakından tanımamış olmama rağmen kalbim sızladı duyduğumda, canım acıdı.

Oyuncu aslında Billur Kalkavan, o kadar çok dizide, filmde oynamış ki bakınca yan yana, şaşırdım. Sosyetik güzel olarak tanındı daha çok bir de dobralığı, cüretkarlığıyla! Köşklerde, yalılarda geçen çocukluk, özgürce yaşanmış bir gençlik, tadı dibine kadar çıkarılmış bir yetişkinlik!

Çevremdeki herkes, aynı tepkiyi verdi öldüğünü duyduklarında; “Yaaaa gerçekten mi, olamazzzz!”

O kadar güçlü, o kadar hayat dolu ve umutluydu ki çünkü. Hastalığının en kötü evresinde bile enerjisiyle ümit vermişti herkese. Kadınlığın kutlanacak bir şey olduğunu anlatmıştı hep, bu coğrafyada doğsan bile. Tabuların bowlingdeki labutlar gibi devrilmesi, toplumun da yeni dünyaya evrilmesi gerektiğine inanan, inandığını da ölümüne savunan bir zat-ı şahaneydi kendisi.

Hayvanseverliği, astrolojiye ilgisi, esprileri, içten yanmalı enerjisiyle onu tanıyan herkes için bir renkti Billur Kalkavan! Yakından tanımayan uzaktan izleyenler için biraz deli, çok güçlü, hayli rahat fazlasıyla dobraydı. Bu aralar önemli şeyler yaratanlar, gökkubbede hoş seda bırakanlar, birer birer ayrılıyor aramızdan. Tanrı, başka bir yerde daha iyi bir dünya kuruyor olmalı yoksa bu kadar acele etmez iyi insanlar!

Işıklarda uyu sevgili Billur! Bu ülke seni hiç unutmayacak özellikle de kadınlar!

………………………………*…………………………………………..

Balon düştü, baca söndü;

Huzurun resmi, bacası tüten bir ev benim için. O baca, ailenin, sevginin, birlik ve beraberliğin simgesi! İşte orası da Türkiye’nin evi sanki; Peri bacalarıyla sessizliğin, gizemin tılsımlı şehri Kapadokya!

İranlı Müslümanlar, bu bölgeye ilk gediklerinde Başında şapkalarıyla bu doğal bacaları görmüşler. Soğuk bir kış günü, gecenin geç ve ıssız saatlerinde, o sessizlikte rüzgarın bacalar arasında ıslık çalmasını, perilerin fısıldamasına benzetmişler. ‘Peri Bacaları’ kalmış adları sonunda, ne de yakışmış değil mi ama! Türkiye'yi ziyaret eden turistin en az yüzde 7'sini ağırlayan Kapadokya’da, yapılacak şeylerin başında balon turu gelir malum. Gökyüzünde süzülerek danseden rengarenk balonlara binmek, ölmeden yapılacak şeyler listesinde var illa! Her yıl dünyanın çeşitli yerlerinden gelen yaklaşık 500.000 kişi, Kapadokya üzerinde balonla uçuyor, Kapadokya’nın ünü tüm dünyaya yayılıyor.

Bu hafta ne yazık ki bir balon kazası yaşandı ve maalesef iki turist hayatını kaybetti, üç turist de ağır yaralı olarak hastanede! Aniden artan rüzgar artışı nedeniyle sert iniş yapan balonda, iniş pozisyonu almadıkları için kontrolü kaybettikleri söyleniyor bu turistlerin. Balona binmiş ve de çok keyif almış biri olarak inanmak istemiyorum bu olanlara. Suçu, sesi çıkmayan doğaya atmak galiba en kolayı! Ama dikkat etmek lazım, malum fenadır doğanın da intikamı!

…………………………………*………………………………………………………

HAFTANIN EN’LERİ;

Haftanın Kaybı; Bu hafta o kadar çok kayıp yaşadık ki hangisini yazacağımı şaşırdım. Oyumu, ciddiyet, seviye, saygı ve de duru Türkçe’den yana kullanıyorum ve ünlü sunucu Bülent Özveren’in vefatından büyük üzüntü duyuyorum. Yarışmalar, en çok da Eurovision yetim kaldı gidişiyle. Jilet hali, iki dirhem bir çekirdek kıyafetleriyle çok yakışacak cennete. Sevgi, saygı ve minnetle!

Haftanın Kavgası; Halay yüzünden evet yanlış duymadınız halay yüzünden çıktı. Hatay'ın Kırıkhan ilçesindeki bir düğünde, "halay çekme" meselesi yüzünden çıkan kavgada 1 kişi pompalı tüfekle hayatını kaybetti, 2 kişi yaralandı. Halay çekip eğlenirken neden kavga edebilirsin ya; ‘Niye çekiştiriyorsun beni’ ya da ‘Neden ben halay başı olmadım’ diye mi? Ülkece bipolar olduk yeminle!

Haftanın Sözü; Deniz Seki’den geldi! Babası İrfan Seki'yi ölüm yıl dönümünde anan Deniz Seki, sosyal medya hesabından paylaştığı; "Babasız bir kız çocuğu, kökünden sökülen bir koca çınar ağacına benzer" sözüyle burun direklerini sızlattı. Valla bu söylediğinde çok haklı, nurlar içinde uyusun inşallah babacığı!

Haftanın Doğumgünü; Hem medar-ı iftiharımız, hem mega star’ımızın, yakışıklı sanatçımız Tarkan’ın 50.yaşgünü! Sazıyla sözüyle hayatımızın rengi, billur sesi, iyiki doğmuş iki gözümüzün çiçeği!

Haftanın Aşısı; deyip geçmemek lazım aslında bence asrın buluşu! BioNTech'in kurucularından Uğur Şahin ve Özlem Türeci, kanseri aşısının 10 yıldan önce mevcut olabileceğini duyurdu. Pandemi döneminde tanıştığımız mRNA teknolojisinin, koronavirüs yerine kanser hücrelerine saldırması amacıyla hazırlanan aşı, dünyanın ve insanlığın kaderini değiştirecek gibi gözüküyor!

Haftanın Gururu; Yemek sanatı denince ilk akla gelen Michelin yıldızlarının nihayet bizim semalarda da görülmesi oldu. Yıllardır Türk Mutfağı deyip duruyoruz da bence şimdi mutfağımız uluslararası statüye kavuştu. Hakkıydı, layıkıyla oldu!

CANSEN ERDOĞAN



Çok Okunanlar

2024-09-21 00:34:35