Yazarlar >> Milliyet


Elden düşme mürekkep


Link [2022-09-25 07:04:21]



Yıllar önce yapılmış bir sohbetin notlarına baktım ve düşüncelere daldım. Bir gün akşam üzeri kalemsever bir dostumla Nakaya Midori üzerine sohbet etmişiz. Yine de söz ne zaman kalemden açılsa konu hep mürekkebe gelir...

Yıllar önce yapılmış bir sohbet olsa da o akşamın titreşimleri hiç azalmadı ve usulca sürüp gidiyor. Hani devasa çanlar aslında hiç susmazmış, durdukları yerde normalde insan kulağının duyamayacağı bir frekans ile titreşimler yaymaya ve “ses çıkarmaya” devam edermiş ya benimkisi de öyle bir şey. Bazı sohbetler unutulmaz. Aslında öyle çok önemli konu var ki hayatımızda belki de bunların bir önemi yok ama önemli bulmuşum ki önce deftere yazmış sonra da blogumda paylaşmışım.

O zaman önce klipsi olmayan bir Midori üzerine konuşmuş ve bir kalemde klips gerekli midir değil midir diye tartışmışız. Ben klipsi olmayan kalemlerin gömlek cebine bile yakışmayacağını iddia etmişim, dostum ise bütün kalemlerin güzel olduğunu sadece kullanılmayan kalemlerden yana olmadığını söylemiş.

Eco’nun kütüphanesi

Ancak söz ne zaman kalemden açılsa konu hep mürekkebe gelir. “Mürekkebe bulaşmayan kalem yaşamıyor demektir” diyerek konuyu bağlamışız. Mürekkep deyince konu orada durmaz, bu garip sıvı tıpkı Umberto Eco’nun kütüphanesi gibidir. Bir mürekkep bir başka mürekkebe bağlanır, konu oradan devam eder.

Zamanında merak etmiştim, Arapça; midâd, hibr, Farsça; siyâhî, zekab, zügâlâb denilen sıvı yazı malzemesine Türkçede neden mürekkep diyoruz diye. Hezarfen Uğur Derman, İslam Ansiklopedisi’nin mürekkep maddesinde bunun nedenini güzelce açıklamış. Mürekkep sözcüğü de Arapçadır, terkip edilmiş, birleşik anlamındadır ama “Birkaç maddenin birleşiminden oluştuğu için Türkçe’de mürekkep denilmektedir.”

Mürekkebin en büyük sıkıntısı kendisini oluşturan sudan kaynaklanıyor. Dünyayı değiştiren bu sıvı yazı malzemesini çok az üretici, yaklaşık yüzde 88’i su, yüzde 12’si boyar maddeden, çoğu marka ise yüzde 98 su, yüzde 2 boyar maddeden üretiyor. Bu nedenle mürekkebin tutunduğu yerde durmasının zorlukları vardır. Nem ve rutubet kâğıdın da mürekkebin de düşmanı sayılır. 1800’lerin sonlarına doğru yazı araç gereçlerinin 6 bin yıllık tarihinin en önemli gelişimi yaşandı ve mürekkep akışı dolmakalem ile kontrol altına alındı. Ya da öyle zannedildi. Oysa bir damla mürekkep bile kâğıda düştüğünde hemen yayılır. (Düşünceler de titreşimler gibi mürekkep sayesinde yayıldı, kâğıdın yüzeyinden aşağıdaki görünmeyen tabakalara indi.)

Elden Düşme Dünya

Wilhelm Genazino’nun “Elden Düşme Dünya” (Jaguar Kitap) kitabında yazılan şu cümleler belki ne hissettiğim hakkında bir fikir verir: “Bu manzara alabildiğine hoşuma gittiği halde göğsümde bir sızı hissediyordum. Çünkü güzelliğin acayip tarafı, insanın onu sadece seyredebilmesidir. Bir tarafını alıp evine götüremez veya küçük bir parçasını özel bir yerde saklayamaz. İnsan güzelliğe ancak hep bakar durur, fazlasını elde edemez. Uzun uzun baktıktan sonra yoluna devam etmek zorundadır.”

Her şeye rağmen, hatta kendisine rağmen mürekkep yol açar, yollara götürür. Aklınızda hiçbir şey olmadan yazı yazmaya başlayın, yazı kendi yolunu bulur. Yazmaya başladığınızda belki de daha önce hiç düşünmediğiniz bir yere gidersiniz. Düşünceler de mürekkep ile birlikte akar. Mürekkebin en büyük çelişkisi kendi yapısından kaynaklanır.İyiye, güzele giden yolda insanın da en büyük çıkmazı yine kendisi değil mi?

Siyah güzeldir

Eskiden siyahtan başka bir renkle yazmayı sevmezdim. Çini mürekkebini keşfedince çok mutlu olduğumu hatırlıyorum. Çini mürekkebi dolmakalemlere uygun olmadığı için teknik kalemler kullanmaya başladım. Senelerce çini mürekkebiyle yazdım fakat zaman içinde ondan uzaklaştım. Fakat teknik kalemleri bırakmadım, onları dolmakalem mürekkebiyle kullanıyorum. 10-15 yıl önce mor, kahverengi, yeşil ve kırmızıya çalan mavileri seviyormuşum. Sonra uzun zaman yeşilin değişik tonlarını taşıyan mürekkep şişeleri biriktirdim ve kullandım. Muazzam bir renk olduğu için yeşili hep sevdim. Son günlerde ise Röhrer&Klingner’in, 130. yılı için sınırlı sayıda üretilen “Deep Pine Forest” isimli mürekkebine takıldım, bugüne dek gördüğüm en derin yeşil galiba.

Zevkler zamanla değişiyor: Waterman’ın siyahını hiç beğenmezdim şimdiyse çok seviyorum. Rotring Brillant sevgim ise değişmedi, yıllardır dolmakalem mürekkebi üretmiyorlar ama nadiren de olsa bazı kırtasiye dükkanlarının bir köşesinde unutulmuş bir siyah veya şanslıysanız mavi renkli bir şişe bulunabiliyor. Faber-Castell, Montblanc, J.Herbin ve Diamine zaten favori markalarım. Turuncu da yeni yeni kullandığım renklerden biri, turuncu mürekkep özellikle gazete kâğıdının üzerinde çok hoş duruyor.

Bu arada tarih tekerrür ediyor son yıllarda yine siyaha düşkün oldum. Hele Sailor Kiwaguro ile siyahı yeniden keşfediyor gibiyim. Şişesine de tıpkı bir Mark Rothko tablosuna bakar gibi dalıp gidiyorum. Sanki şişenin içinde bütün renkler varmış gibi geliyor bana.



Çok Okunanlar

2024-09-21 17:00:06