Son Dakika >> Gazete >> Milli


Söz Meclisten İçeri II


Link [2022-11-02 04:50:43]



İyilik ve güzelliklerin kötülükleri ve çirkinlikleri yendiği bir gerçek. Bir önceki yazımızda Sevgili Efendimizin henüz kendisine vahiy gelmediği gençlik yıllarında insanlara iyilikler ve güzellikler sunduğunu bir örnek ile anlatmıştık. Olumsuzluklar üzerine yaşamak, düşünmek ve konuşmak insan sağlığı ve huzuru için olumsuzluklara neden olur. Hayatı güzelleştirmenin yolu, güzel olanı tercih ve onu hayatın merkezine oturtmadır. Peygamberin şarap yerine su ve tuz önermesi bir gelenek hâline gelir. Bunun başlıca nedeni, kötülüklerin önünün kesilmesi, iyilik ve güzelliklerin önerisidir. Bu geleneği sürdüren Hazreti Ali, halifeliği ilan edildiği sırada, “Ebu Derdâ, biatta niçin süt yerine su veriyor ve bu bid’atı meydana çıkarıyorsun?” dedi. Ali, “Farkı yok” buyurdu, “Bid’at ama güzel bir bid’at. Her yerde süt bulunmaz. Halk mahrum kalır. Fakat süt verilirken içine biraz da su karıştırılır ve tuz dökülürse her ikisi yerine geçmiş olur.” [Gölpınarlı, agm. s. 43.] Şu örnekte bile birçok hikmetin varlığı belirginleşir. İnsanların içinde bulunduğu koşullar, süt bulamayanların durumu. Onların haklarının gözetilmesi. Aynı gereksinimleri karşılayan ve bir başlangıç olan suyun onun yerine geçiyor olması.Günümüz kapitalist sistemin içindeki aklın kavrayamayacağı bir durumdur bu. Tüketim ve çıkar üzerine inşa edilen bir hayat, insanlığın geleceğinin de tüketilmesidir. Yeryüzünde her şey sonsuz değildir. Dünyanın imkânlarını tüketen bir zihniyet olunca, her şeyi kendisinden ibaret düşünür. Başkasını asla aklına getirmez. Müslümanların sorumluluğu fazladır. Hemen her şeye karşı. Doğaya, bitkilere, hayvanlara ve tabiî ki insana. Bir hayat anlayışı nasıl başlıyorsa öyle devam eder. Olumsuzluklar üzerine inşa olunan durumlarda ise onların sonu gelmiyor. Bugünün materyalist ve çıkarcı zihniyeti insana olumluluk anlamında alan bırakmaz. Çarşı kültürünün bir kasabanın, kentin etkisi insanlar üzerinde oldukça fazladır. Hayat orada başlıyor gibidir. Ya da bir merkezin atar ve toplardamarlarıdır. Bir beldenin ruhunu anlamak için onun çarşı ve pazarının bilinmesi, o ruhun anlaşılması gerekir. Bir kentin ruhunu kavramak isteyenlerin yapacağı ilk iş çarşısını şöyle bir harmanlamasında yarar var. Günümüzde AVM kültürü kültür olmaktan çok, tüketim ve sömürü üzerinedir. Bir diğer ifade ile kültürsüzlüktür. Orada insanî olmaktan söz edilemez. Merhamet kapıları ve duyguları kapalıdır. Aşırı reklam, aşırı özendirme, aşırı albeni, vitrin kültürünün kışkırtıcılığı insanların sınır tanımazlığa sürüklenmesine neden olur. Bir kentin insanının ne durumda olduğunu anlamak da ancak orada anlaşılabilir.Reklâmın ve tüketimin büyüsüne kapılanlar, başkalarını pek düşünmezler. Ancak kendileri hayatın merkezindedirler. Dışarıda ne olup bittiği umurlarında olmaz. Varsa yoksa sadece kendileridir.İnsanların süt bulup bulamaması kimin umurundadır böylesi bir hayat anlayışında. İnsanın en temel gereksinimi olan suyun bile bir ticari meta hâline dönüştürülmesi insanlığın en büyük ayıbıdır. Eğer imkânları olsa solunan havaya bile saat veya ölçüm aletleri ekleyip onu da paraya dönüştürebilirler. İnsanlığın temel gereksinimleri, onların yaşama alanları. Bunların insanlık için kullanımı bir zorunluluk.Doğayı, insanı, insanın güzelliklerini tüketenlerin yaptığı şey sadece kendi refahlarıdır. Devletlerini ve kurularını da bunun üzerine inşa ederler. Geleneksel çarşı ve esnaf kültürümüz insanlığın asıl dayanışma alanları. Onlar devletin ağır baskısı altında olmasalar asıl gereksinim sahiplerinin gerekleri olanları temin ederler. Geçmişte bu, böyle olmuştur. Bu hayatı özümseyenlerin elleri bol olur, gözleri tok olur, kalpleri sevgi dolu olur. Merhametli ve anlayışlı olurlar. Onlar insanların gözlerindeki hüznü, acıyı anında sezerler. Onların hayatı aşk ve sevgi yüklüdür. Yeter ki kapitalizmin, materyalizmin ağırlığı onların üzerine çökmesin.



Çok Okunanlar

2024-09-21 08:54:13