Son Dakika >> Gazete >> Milli


Güven ve Kuşku


Link [2022-11-06 05:30:42]



İnsan psikolojisini etkileyen en önemli iki duygu güven ve kuşkudur. Çünkü başka insanlara, canlılara veya şeylere karşı duyulan güven, insanı duygusal anlamda güçlü ve mutlu yapar. Fakat başka insanlara, canlılara veya eşyalara karşı bir güven sorunu olan ve bunlardan kuşku duyan insan için aynı duygusal tatmini göremeyiz. Netice itibariyle duygusal olarak zayıf düşen insanın mutlu olması da mümkün değildir. İnsanın mutluluğu nasıl ki güven duygusunun hâkim olmasından geçiyorsa toplumların huzur ve saadeti de güven duygusunun hâkim olmasından geçer. Bir toplumsal yapı içerisinde güven duygusunun hâkim olabilmesinin değişik katmanları vardır. Öncelikle bireysel anlamda her fert diğer insanlara karşı güven duymak zorundadır. Bunun yanında farklı kimliklere sahip insanların birbirlerine karşı güven duyması aynı toplumsal yapıyı paylaşan topluluklar için olmazsa olmazdır. Yine devletler bazında ülkelerin birbirlerine karşı güven duyması gerekir ki, her toplum ve topluluk içinde yaşayan insanlar kendisini güvende hissedebilsin. İnsanlar arasındaki ilişkilerin sıhhatli yürüyebilmesini sağlayan temel duygu güvendir. Hem asayiş anlamında, hem iş ve ticaret hayatında, hem de akrabalık ve komşuluk ilişkilerinde bu güven sağlanmadığı sürece insanlar yaşam ritmini sağlayamaz. Çünkü bu vasatta insan sürekli kendini tehdit altında hissedecektir. Her an canına ve malına kast edileceği, iş hayatında ayağının kaydırılacağı, ticarette hileye uğrayacağı, akrabasından ya da komşusundan kötülük göreceği kuşkusu insan yaşamını çekilmez yapar. Buradan yol çıkarak insanın yaşam kalitesini belirleyen motivasyonun diğer insanlara verilen ve onlara karşı duyulan güven olduğunu ifade edebiliriz. Toplumsal yapı içerisindeki farklı kimliklerin de birbirlerine karşı kendilerini güvende hissetmeleri önemlidir. Toplumsal ahengin temel koşulu bu güvenin sağlanmasından geçer. Birlikte yaşamanın imkânını güven duygusunda bulabiliriz. Farklı dindeki, mezhepteki, etnik kökendeki, ideolojideki ya da dünya görüşündeki insanların aynı coğrafyada uyum içerisinde birlikte yaşaması mümkündür. Toplulukların birbirlerine karşı adil ve anlayışla yaklaşması karşılıklı güveni büyütecektir. Efendimizin (S.A.V.) hicretten sonra ilk yaptığı uygulama, muhacir-ensar kardeşliğiyle Müslümanlar arasında, Medine Sözleşmesi’yle Medine toplumundaki farklı kimlikler arasında bu güven duygusunu sağlamak olmuştur. Daha geniş pencereden değerlendirdiğimizde devletlerin aralarındaki güven duygusu toplumların huzur ve refahı için zaruridir. Bölgemizde yaşanan savaşların toplumları nasıl endişeye sevk ettiğini görebiliyoruz. Sadece savaşın tarafları açısından değil, bölge ülkeleri başta olmak üzere dünyanın her yerini etkileyebilmektedir. Bu yüzden barışı amaç edinmiş yeni bir dünya vizyonuna ihtiyacımız var. Savaşın değil barışın, sömürünün değil iş birliğinin olduğu yeni bir dünya hayalinin en büyük sermayesi ise güvendir. Bölgesel iş birliğinden başlayan bu güven dalgası genişleyerek küresel bir amaca yol almalıdır ki huzur ve saadet tüm arza yayılabilsin. Bir insan başka insanlara, bir topluluk başka topluluklara, bir devlet başka devletlere kuşku ile yaklaştığı sürece içinde düşmanlıkları büyütecektir. Huzurun ve barışın hâkim olması için bu düşmanlıkların ortadan kaldırılması gerekir ki bunun tek yolu karşılıklı güvenin tesis edilmesinden geçer.



Çok Okunanlar

2024-09-20 07:33:35