Yerel >> Güneydoğu Güncel Haber


TEKKE VE PAYDAŞLARI


Link [2022-04-02 07:12:19]



Toplumun bekasını iyi bir eğitim-öğretimde gören tarikatlar, yalnızca tekkelerinde barınan dervişlerin değil, aynı zamanda ihtiyaç duyan herkesin de maddeten ve manen eğitilmesine büyük önem vermiş, her türlü maddî ve manevî desteği vermekten geri durmamıştır. Her tekkenin sorumlu ve yetkili bir şeyhi ile orada kalanların ve gelip giden misafirlerin ihtiyaçlarıyla ilgilenen bazı hizmetçileri olurdu.  Kadınlara mahsus tekkeler de vardı ki bunlar zikir ve ibadet amacıyla burada kalan kadınlar için bir zikir ve ibadet evi; terk edilen, boşanan ve yaşlanan kadınlar için de bir sığınma evi görevi görüyordu. Tekkeler zikir ve ibadetin yanı sıra ilim okutulan, eser yazılan ve konferans verilen birer eğitim ve kültür merkezi olarak da hizmet vermiş,  böylece bir “Sufi Evi”   sınırını aşarak bir “Kültür Evi”  kimliği kazanmışlardır.

Medrese-tekke bütünlüğü ağırlıklı olarak Mevlana Halid ve halifeleri yoluyla sağlanmıitır. Bunu şöyle özetlemek mümkündür:

1)Medrese ile tekke kültürü iç içedir. Medresenin ve tekkenin başında bulunan kişiye göre farklılık arz etmekle birlikte genel anlamda zâhirî medrese ilimlerine verilen değer daha fazladır.

2)Her mürşit aynı zamanda bir müderristir.

3)Tasavvufî icazetler genellikle ilmî icazetten sonra verilmiştir.

4)Bölgedeki köy camileri dâhil hemen her cami aynı zamanda bir medrese fonksiyonu icra ettiği için, müridler medrese bilgisi anlamında yüksek oranda bir tahsile sahip olmuşlardır.

5)Hizmet yürüten şeyhlerin çoğu aynı zamanda müderris oldukları işin camisi olmayan köylere cami yaptırmışlar ve buralara talebelerini imam ve müderris olarak atamışlardır. 

Tarikat ehlinin ikametgâh adresleri olan tekkelerde, sadece kendi içlerinde şekil alan belli insan tipleri yetiştirilmekle kalınmamış, adâb-ı muâşeret, tarih, coğrafya, astronomi gibi ilimlerin yanı sıra, hat, tezhîp, edebiyat ve mûsikî gibi güzel sanatların eğitimi de yapılmıştır. İnsanın manen olduğu kadar maddeten de yücelmesine yönelik eğitim veren tekkeler, bu bağlamda manevî ilimlerde olduğu gibi maddî ilimlerin de merkezi olmuş, yerine ve zamanına göre bir nevi medrese görevi görmüşlerdir.

 İslam Âleminde cereyan eden eğitim-öğretim faaliyetlerinde tekkelerde bir taraftan zikir ve ibadetlerle dervişlerin manevî eğitimi icra edilirken, bir taraftan da toplumun bilgi ve kültür düzeyini geliştiren çalışmalar yapılmıştır. İnsan eğitimine yönelik yapılan bu faaliyetlerle kişilerin istidat ve kabiliyetleri en güzel şekilde ortaya çıkarılarak onlardan istifade etme yoluna gidilmiştir. Medreselerin açılması ile beraber akademik eğitimde medreseler, geniş halk kitlelerinin eğitiminde ise tekkeler daha etkin bir rol oynamışlardır. Bu anlamda medreseleri “örgün eğitim”, tekkeleri de “yaygın eğitim kurumları” olarak tasnif etmek mümkündür. Bu haliyle birer “Halk Eğitim Merkezleri” gibi çalışan tekkeler, dil, din, ırk, mezhep, meslek ve yaş gözetmeksizin toplumun her kesimini kucaklayarak asırlarca sürecek olan toplumsal barışın tesisine öncülük etmişlerdir.

1. 2. Tekke Kadrosu: Şeyh, Mürşid, Pîr; Mürîd, Salik, Sufî

Arapça bir kelime olan “şeyh” sözlükte yaşlı, kabile reisi, bilgin ve önder anlamlarına gelmektedir. Tasavvufî bir terim olarak şeyh, bir tekke veya zaviyede müritleri yetiştirip onlara rehberlik eden kişi demektir. Her yönüyle bir öğretmen görevini gören şeyhin ilim sahibi olması, fena makamını geçmiş olması ve çok iyi bir ahlakî yapıya sahip olması gerekir.

Sözlükte yol gösteren, uyaran ve irşad eden anlamlarına gelen “mürşid”, tasavvufî bir terim olarak herhangi bir tarikata göre müritlere doğru yolu gösteren kişi demektir. Tasavvuf erbabı arasında meşhur olan “mürşidi olmayanın mürşidi şeytandır” sözü mürşidin ne kadar önemsendiği ve gerekli görüldüğü noktasında dikkat çekicidir. Allah’ın çizdiği ahlâk ile ahlaklanmak ve en az fena makamını aşmak bir mürşit için olmazsa olmaz iki şarttır.

Sözlükte yaşlı/ihtiyar anlamına gelen “pîr”, tasavvufî terim olarak bir tarikatın ilk kurucusuna denir. Genellikle şeyh ve mürşid anlamında kullanılmaktadır.

Kelime anlamı dileyen olan “mürid”, tasavvufî bir terim olarak bir şeyh ya da mürşidin yanında tasavvufî adaba uygun amel ederek yüksek makamlara ulaşmak suretiyle Allah’a kavuşmayı isteyen kişidir. Bir müridin yapması gereken en önemli şey, şeyhine yaptıklarından dolayı itiraz etmeyerek ona sadakatle bağlanmaktır.

Sözlükte yolcu, yürüyen ve giden anlamlarına gelen “salik”, tasavvufî bir terim olarak mâna olgunluğunu elde etmek için tasavvuf yoluna giren ve bu yolda yürüyerek yükselen kişi demektir. Derecesi müridin derecesinden yüksektir.

“Sufî” kelimesinin etimolojisi hakkında farklı görüşler vardır. Yaygın görüşe göre yün anlamına gelen “sûf”tan türemiştir. Bu görüşe göre klasik dönemlerde sûfîler yün elbise ya da hırka giydikleri için kendilerine bu isim verilmiştir. Sufî kelimesinin Grekçede hikmet ve felsefe anlamına gelen “sophos”tan geldiğini savunan görüşler de vardır. Tasavvuf literatüründe sûfî, nefsî arzularından kurtulup Hakk’a ulaşma derecesine çıkan kişidir ve derecesi müridin derecesinden yüksektir.

1. 3. Kürt İlmiyye ve Sûfiyye Muhitinde Medrese-Tekke Birlikteliği

Nakşibendiliğin özellikle Halidî kolunun dikkat çekici özelliklerinden biri de medrese ve tekkeleri dengeli bir şekilde beraber yürütmeye önem vermesidir. Yani bu tarikatta ilim ve zikir birbirini tamamlayan iki unsur olarak kabul edilir. Bu bağlamda her tekke aynı zamanda bir medresedir. Dolayısıyla tekke-medrese münasebetlerinde ilim ve zikir beraberliği yanında mekân birliği de söz konusu olmuş ve uzun asırlar boyunca tekke ve medrese etkisi beraber devam etmiştir. 

Mevlana Halid, Kürt bölgelerine atadığı halifeler aracılığıyla ve verdiği talimatlar doğrultusunda tekke ve medresenin bir arada yürütülmesi sağlanmıştır. Bölgedeki birçok şeyhin aynı zamanda medresesinin de olması, tekkelerin bölgedeki etkinliğini de arttırmıştır. Halidî geleneği, birçok kalifiye eleman yetiştirerek bölgenin din hizmetlerini yürütmede kilit bir rol üstlendiği gibi, kurdukları medrese ağı aracılığıyla eğitim faaliyetlerinde bulunma vb. birçok rol üstlenmektedir. Kırsaldaki medreseler, bölgede yaygın bir ağa sahip olan Halidî geleneğe bağlı olan tekkeler aracılığıyla kurulmuş ve böylece eğitim faaliyetleri devam etmiştir. Bölgede nam sahibi medreselerin aynı zamanda güçlü şeyh ailelerinin bulundukları köylerde olmaları bu hususu desteklemektedir. Örneğin, Tax, Norşin ve Tillo medreseleri kurulduğunda bu yerler birer köy statüsündeydi. Halidî tekkelerinin eğitim ile iç içe olmaları onlara yeni fırsatlar sunmuştur. Mevlana Halid’in 1811 yılında Hindistan’dan Süleymaniye’ye dönüşüyle beraber irşad faaliyetlerinin yürütüldüğü her cami veya tekke aynı zamanda medrese olarak da hizmet vermiştir. Süleymaniye’de Mevlana Halid Tekkesi, Bağdat’ta Halidiyye Tekkesi, Şam’da Kunvat Zaviyesi gibi muhtelif tekkeleri bizzat Mevlana Halid’in kendisi yapmış ve bu konuda yetiştirdiği halifelerine örnek olmuştur. Bu nedenle Halidî olan halife ve tarikat şeyhleri, görev yaptıkları bölgelerde var olan mescit, cami veya kullanılabilir binaları irşad ve ilimlerin tedrisi için kullanmışlardır. Mevlana Halid’in tekke ve medreseyi birleştirme projesi, medrese eğitimi ile tasavvuf disiplinin bir arada verilmesi, mekân birliği, ilim ve tedrisatla uğraşan kesimlerle tasavvuftan uzak duran kesimleri bir araya getirmeye vesile olmuş ve aynı saflarda namaz kılmalarını sağlamıştır. Bu mekân birliği böylece medrese ehli ile tekke ehli arasına bir yakınlığa, aynı mürşitten yararlanmaya, farklı kesimleri aynı potada eriterek toplumsal birliği sağlamaya vesile olmuştur. Burada özet olarak iki üç tekke/medreseye değinmek istiyoruz:

1) Mevlana Halid Tekkesi/Medresesi :1818 yılında ünlü Baban beylerinden biri  olan Abdurrahman Paşa’nın oğlu Mahmud Paşa tarafından Mevlana Halid için yaptırılan ve halk içerisinde “Hanegâh-ı Mevlana Halid” ve “Mizgeftî Mevlana Halid” olarak bilinen bu tekkenin yapımı yaklaşık iki yıl sürmüştür. Mevlana Halid eğitim ve irşad için Süleymaniye’de bulunduğu sıralarda bu medresede çok sayıda talebe eğitmiş ve bu talebeler yanı başlarında bulunan tekkede zikir ve hatme halkalarına da katılarak medrese ile tekkenin paydaşlığını pekiştirmişlerdir.

Mevlana Halid 1820 yılında Bağdat’a gittiği ve 1822 yılında da Şam yolculuğuna çıktığı sırada bu tekke ve medresenin irşad ve ilim hizmetlerini Abdullah Herevî (ö. 1245/1830) adlı halifesi tarafından yürütülmüştür. Mevlana Halid vefat ettikten sonra onun Süleymaniye’deki ilk halifesi olan Şeyh Osman Siraceddîn Tawîlî, tekke kısmında bir süre hizmet yürütürken, medresenin müderrisliğini de Mevlana Halid’in hocalarından Abdullah Hırpanî yapmıştır.

Birinci Dünya Savaşı sırasında harap olan Mevlana Halid Tekkesi ve Medreesesi, savaştan sonra Halidî halifelerin ve hayırseverlerin yardım ve katkılarıyla tamir edilerek irşad ve eğitim hizmetine devam etmesi sağlanmıştır. Bu bağlamda ilmî faaliyet ve müderrislik hizmetleri Süleymaniye’nin ünlü âlimlerinden Şey Ömer Karadağî (ö. 1335/1917) tarafından yürütülmüştür.

2) Hanekîn (Xaneqîn) Tekkes/Medresesi : Bu tekke 1301/1883 yılında Şeyh Osman Tawîlî’nin oğlu Şeyh Ömer Diyaeddîn tarafından yaptırılmıştır. Hanekîn’de yapılan ilk Halidî tekkesidir. Bu tekke yapıldıktan sonra medrese olarak burada müderrislik yapmak üzere Mela Muhammed Cuwanrûdî (ö. 1367/1948) tayin edilmiştir. Tekke ve medresede Halife Abdî ve Şeyh Tayyib Cuwanrûdî gibi şahsiyetler de postnişin ve müderris olarak görev yapmışlardır.

3)Tawîle Tekke/Medresesi:  Irak-İran sınırında stratejik bir noktada Şeyh Osman Siraceddîn Tawîlî tarafından kurulan bu tekke, kendisinden sonra postnişin olan oğlu Şeyh Muhammed Bahaeddîn tarafından yapılan eklerle büyütülmüştür. Bu tekkenin dikkat çekici bir özelliği de akıl hastalarının tedavi edildikleri bir mekân oluşudur. Halen faal olan bu medresenin postnişini Şeyh Abdurrahman Tawîlî’dir.



Çok Okunanlar

2024-10-23 00:35:36