Yerel >> Güneydoğu Güncel Haber


NORŞİN, OXÎN VE ÇOXREŞ MEDRESELERİ VE ÂLİMLERİ


Link [2022-04-22 00:52:14]



Nitekim Seyyid Sibğatullah vefat etmeden önce Şeyh Celaleddin’i Orekî’ye teslim etmiş, o da manevî terbiyesini üstlenip hilafet vermiştir. Şeyh Abdurrahman Taxî, onun hilafeti hakkında şöyle der:  Bilesiniz ki Şeyh Celaleddin’in halifeliği sadata sorulmuş; sadat da aralarında ittifak ederek Şeyh Celaleddin’in insanları terbiye etmeye elverişli olduğuna yakinen hükmetmişlerdir. Şeyh Celaleddin’in hilafeti istihare ve istişareden sonra onda bulunan üç haslet sebebiyle sabit olmuştur. Bu hasletler: muhabbet, hüsnü zan ve ihlâstır.   Şeyh Celaleddîn, irşad için dolaştığı köylerde kimseye misafir olmaz kendisiyle birlikte gelen elli civarındaki kişiyle gittiği yerlere yakın mevkilerde çadır kurarak buradaki insanları irşad etmiştir. Şeyh Celaleddîn babasıyla birlikte Nehrî ziyaretlerine gitmiş ve defalarca Seyyid Taha’nın iltifatlarına mazhar olmuştur. Seyyid Taha, Nehrî’de değirmen inşa ederken üstün gayretinden dolayı kendisine “Sen benim oğlumsun” demiştir. Yine Seyyid Taha’nın odasında büyük bir yılan çıktığında kimse odaya girmeye cesaret edememiş ve Şeyh Celaleddîn odaya girip yılanı öldürünce Seyyid Taha’nın takdirini kazanmıştır.  Seyyid Sibgatullah, oğlu Seyyid Celaleddîn’in sert mizaçlı oluşunu Seyyid Taha’ya şikâyet etmiş, Seyyid Taha da kendisine “Bütün oğulların senin olsun, Şeyh Celaleddin benim olsun” diyerek ona sahip çıkmıştır. Hatta Seyyid Taha kendisine, “Her topluluğun bir ağası vardır sen de bizim ağamızsın” diyerek onun mizacını liderlik özelliğine bağlamıştır. 93 Harbi’ne müritleriyle beraber katılan Şeyh Celaleddîn, bu savaşta müridlerine komutanlık yapmıştır. Şeyh Celaleddîn bu savaşta Ermeniler ile mücadele ettiği için Ermeniler tarafından pek sevilmemektedir. Nitekim Ermeni roman yazarı Raffi, 1878 yılında yayınladığı Jalaleddin adlı romanında Şeyh Celaleddin’i konu edinerek çeşitli ithamlarla onu kötülemektedir.  Şeyh Celaleddin 93 Harbi’nde bazı subayların suikastı neticesi zehirlenmişse de o an ölmemiş ve savaştan döndüğünde muhtemelen zehrin de etkisiyle 1878 yılında Gayda’da vefat etmiştir. Şeyh Celaleddin’den sonra Seyyid Sıbgatullah’ın diğer oğulları ve torunları Gayda ile buraya bağlı diğer dergâhlarda irşada devam etmişlerdir. Bununla birlikte, Arvâsî’ye bağlı mürid ve salikler genelde Şeyh Abdurrahman Tâğî’ye yönelmişlerdir. 2. 4. 3. Seyyid Hamza  Seyyid Hamza’nın iki oğlu olmuştur. Bunlardan Şeyh Muhammed Reşîd, cetlerinin makamı olan Gayda’da bir süre irşad hizmetlerinde bulunmuş; Şeyh Şehabeddîn’e hilafet verildikten sonra burayı ona teslim etmiştir. Gayda’dan ayrılan Şeyh Muhammed Reşîd, Seyyid Sibğatullah’ın evlatlarının tekkesinin bulunduğu Çemê Hanî köyüne gitmiştir. Seyyid Haşim adında bir oğlu olan Şeyh Muhammed Emin’in bu oğlunun çocuğu olmamıştır. Vefat eden Şeyh Muhammed Emin ve oğlu Seyyid Haşim, Çemê Xanî’ye yakın Kerp köyünde defnedilmişlerdir.  Seyyid Hamza’nın ikinci oğlu Seyyid Dihye’dir. Çemê Xanî’de olan bu oğlunun soyu devam etmektedir. Soyu içerisinde Seyyid Âşık Cemal ve oğulları gibi âlim, zatlar bulunmaktadır.  2. 4. 4. Seyyid Nûr Muhammed  Seyyid Sibğatullah’ın oğlu olan Seyyid Nûr Muhammed, hiç kimseyi kendine özel bir yakınlıkta görmez, bütün insanları eşit görürdü. Şeyh Abdurrahman Meczûb’tan aldığı hilafetle selefinin yerine Gayda tahtına geçmiş ve bu görevi en güzel şekilde yapmıştır.  Seyyid Nûr Muhammed’in Şeyh Şehabeddîn ve Şeyh Muhammed Şirîn adlarında iki oğlu oldu. Seleflerinin makamına geçen Şeyh Şehabeddîn tam bir muhabbet eriydi. Seyyid Şeyh Mustafa Meczûb el-Arvasî, Şeyh Şehabeddîn’den hilafet almıştır. Şeyh Şehabeddîn, Seyda Şeyh Selîm’in halifesi; Seyda Şeyh Selîm de Seyda Şeyh Nûr Muhammed’in halifesi idi. Sonra bunlar vefat ettiler ve kendilerine halef olacak kimse kalmadı. 2. 4. 5. Şeyh Hasan  Şeyh Hasan, Melamîlerden biriydi. Melamîler, tarikat zehirlenmesinden korktukları için görünürde oyun ve eğlenceler içerisine girmek suretiyle manevî hallerini insanlardan saklı tutan bir topluluktur. Bunlardan biri olan Şeyh Hasan, yakası açık ve elbisesi yerde sürünerek geziyordu. Çocuk, erkek, kadın ve budala demeden her kesle şakalaşırdı.  Şeyh Hasan’ın hallerinden biri de şu olmuştur: Bitlis’e tayin edilen bir vali, Seyyid Sibğatullah Ailesinin koyun sürüleri, arazi, akar ve mallarının olduğunu fakat hükümetin bunlardan herhangi bir öşür ve vergi alamadığını duymuş ve şöyle demiştir: “Onları teftiş etmeliyim. Eğer vergiden muaf olmaya layık kimseler ise biz de muaf tutacağız. Aksi takdirde, kanuna göre onlardan bu vergileri alırız”. Vali teftiş işin Gayda’ya gitmek istediği zaman kendilerine haber gönderilen aile fertleri Şeyh Hasan’a şöyle derler: “Senin kıyafetin valinin ve beraberindeki yöneticilerin huzuruna çıkmaya uygun değildir. Bu kıyafetini, valinin ve çevresinin huzuruna çıkmada problem oluşturmayacak bir kıyafetle değiştirelim”. Şeyh Hasan’ı buna ikna eder ve ona kendilerini mahcup etmeyecek bir kıyafet giydirirler. Bir süre beklerler fakat vali henüz gelmediği için Şeyh evine döner. Kısa bir süre sonra Şeyh’e valinin geldiğini haber verirler fakat Şeyh o arada eski kıyafetini giydiği için valinin huzuruna bu kıyafetle çıkar. Mutat olduğu üzere içlerinde ileri gelenlerin, ağa ve âlimlerin bulunduğu büyük bir kafile Gavs Tekkesinin kapısı önünde toplanır. Şeyh çıktığında, o insanlar kendisine hürmet bağlamında hep birlikte kalkarlar. Vali onların bu izdihamını ve Şeyh’e gösterdikleri bu tarz saygıyı görünce, zannettiğinin tersine onun gerçekten Allah’ın sâlih kullarından biri olduğunu ve nezdinde dünya sevgisinden eser bile olmadığını kesin bir şekilde anlamış ve şöyle demiştir: “Şimdiye kadarki valilerden hiçbiri onlardan herhangi bir şey almadığı gibi biz de bir şey almayacağız”. Şeyh Fethullah Verkanisî’den hilafet alan Şeyh Hasan, seleflerinin makamına geçerek tekkeyi tam bir salah, irşad ve muhabbet ile ihya etmiştir. Seyyid Sibğatullah’ın ahfadından bazılarını; örneğin Seyyid Hamza’nın oğlu Şeyh Muhammed Reşîd’i, Şeyh Celaleddîn’in oğlu Seyyid Ali’yi, Seyyid Nûr Muhammed’in oğlu Şeyh Muhammed Şirîn’i ilim tahsili için Oxîn Medresesi’ne göndermiştir. Oğlu Seyyid Abdullah da Pirnaşîn köyünde Şeyh Muhammed Alaeddîn’inyanında okumuştur. Kabirleri keşif ehlinden olan Şeyh Seyyid Hasan (k.s.) ölüm çağrıcısına icabet edip Yaratıcısının emrine teslim olduğu zaman seleflerinin Gayda’daki Girê Habreşo kabristanında defnedilmiştir. Allah onlara rahmet etsin, onlardan razı olsun, onların hatırına bizden de; âmin.  Şeyh Seyyid Hasan’ın soyu, oğlu Seyyid Abdullah yoluyla devam etmektedir. Âlim bir şahsiyyet olan Seyyid Abdullah’ın Seyyid Ahmed ve Seyyid Enver adlarında iki oğlu olup onların da çocukları olmuştur. 2. 4. 6. Şeyh Şehabeddin (ö. 1913)  Seyyid Nur Muhammedin oğludur. Şeyh Muhammed Raşid’den sonra Gayda’ya geçmiştir. Kimden hilafet aldığı tam olarak bilinmemektedir. 1914 yılında Şeyh Selîm isyanında olaylara karıştığı iddiasıyla Şeyh Celaleddin’in oğlu Seyyid Ali ile birlikte idam edilmiştir. NORŞİN, OXÎN VE ÇOXREŞ MEDRESELERİ VE ÂLİMLERİ  A)NORŞİN MEDRESESİ VE ÂLİMLERİ 1. NORŞİN MEDRESESİ  Norşin, bugün Bitlis’in Güroymak ilçesine bağlı bir köydür. Norşin Medresesi öteden beri bölgenin en meşhur ilim merkezlerinden biri olarak bilinmektedir. Bu medrese, Seyda unvanıyla bilinen Şeyh Abdurrahman Taxî  (ö. 1304/1886) ile başlamış ve “Hazret” lakabıyla tanınan oğlu Şeyh Muhammed Diyaüddîn (ö. 1342/1923) ile meşhur olmuştur. Medreseyle birlikte birbirini tamamlamak üzere Nakşibendî/Halidî Tarikatı doğrultusunda kurulan “Divan/Dergâh” da Şeyh Abdurrahman tarafından inşa edilmiş ve ondan sonra divana oğlu Hazret oturmuştur. Hazret’ten sonra bu divanda oturan en meşhur şahsiyet Şeyh Masum’dur.  Bölgenin zeki öğrencileri genellikle Norşin Medresesi’ni tercih ettikleri için burada çok sayıda âlim yetişmiştir. Bunlardan biri olan Mela Sadreddin Öztoprak şunları söylemektedir: “Yaş 13, istikamet Norşin. ‘Büyük balıklar büyük denizde yetişirler’ diye bir söz vardır. Ben de iyi bir hoca olayım, en azından öyle bilineyim diye Doğuda ilim-irfan merkezi olarak bilinen Norşin’e gitmeliydim. Norşin hem kemiyet (nicelik) hem keyfiyet (nitelik) bakımından yüksek seviyede bir öğretim ve eğitim yuvasıydı. Norşin’de halk arasında Mala Hezret (Hazret Ailesi, Hazretgiller) denilen medreseye öğrenci olarak kabul edilmem benim için büyük bir mazhariyet idi”.   Özellikle 1928 Harf Devrimiyle beraber Arapça eğitimin yasak olduğu yıllarda Norşin Medresesi Şeyh Masum (ö. 1971) öncülüğünde her türlü tehlikeyi göze alarak büyük fedakârlıklarla eğitimini sürdürmüştür. 1955’li yıllara kadar Norşin’in asıl yerlisi olan ve Subaşı Ailesinden Mela Baki ve Seydagil Ailesinden Şeyh Maşuk gibi müderrislerin Norşin Medresesi’nin ilerlemesinde ciddi emekleri olmuştur. Medrese eğitiminin yasaklandığı ve bu yasağa uymayanların çeşitli şekillerde cezalandırıldıkları o süreçlerde bile Norşin Medresesi’nde 250 kadar talebe eğitim alıyordu. Ancak Şeyh Maşuk’un tasavvufla meşgul olmasından ve Mela Baki’nin de vefat etmesinden sonra aileden müderrislik yapabilecek fazla kimse kalmadığı için medrese eski gücünü kaybetmiştir. Fakat eskisi gibi olmasa da, medrese hizmetleri bugün de “Hazret”in soyundan gelen ve “Mala Hezret” olarak bilinen aile fertleri tarafından devam ettirilmektedir. Nakşbendî-Halidî tarikatının en önemli dergâhlarından biri olan Norşîn Dergâhı ve Medresesi’nde görev yapan Şeyh Abdurrahman Taxî, Şeyh Fethullah Verkanisî, Şeyh Muhammed Diyaüddîn (Hazret), Şeyh Masum, Şeyh Maşuk gibi âlimler sayesinde kısa sürede bir ilim merkezi haline gelmiştir. Osmanlı Devleti’nden Cumhuriyet’e geçiş yıllarında gerek dergâh ve medrese fonksiyonuyla, gerek Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı’ndaki rolüyle, gerekse Suriye’ye kadar uzanan geniş bir coğrafyada sosyal, dini, siyasi ve hatta askeri alandaki etkileriyle çok önemli bir mekândır ve önemini eskisi kadar olmasa da bugün de devam ettirmektedir. Şeyh Abdurrahman Taxî bir süre Tax köyü başta olmak üzere değişik yerlerde irşad ve eğitim hizmetleriyle meşgul olduktan sonra Norşin’e giderek yaklaşık 1875 yılında Norşin Dergâhı ve Medresesini kurmuştur. Onun döneminde tek katlı iki oda şeklinde yapılan dergâh (medrese), oğlu Muhammed Diyaüddîn döneminde iki katlı hale gelmiştir.  Günümüzde Norşin Şeyhleri denildiğinde yalnız tasavvufi hizmetler değil, aynı zamanda medrese hizmetleri de anlaşılmaktadır. Halen Norşin şeyhleri olarak bilinen aile tarafından yürütülen dört ayrı medresede eğitim faaliyetleri sürmektedir. Kuruluşundan bu yana dergâh ve medrese olarak kullanılan binada, hizmet veren Şeyh Nureddin, babası Molla Masum gibi tasavvufî icazet almamışsa da müderrislik yapmakta ve bazı zikirleri yaptırmaktadır. Bunun yanında Şeyh Fadlî’nin oğlu Şeyh Alamudddîn, Şeyh Muhammed Ziyaeddîn ailesinden Şeyh Takyeddin ve Molla Abdulkerim tarafından yürütülen üç medrese daha bulunmaktadır. Mevlana Halid’den Şeyh Maşuk’a (ö.1975) kadarki Norşin Dergâhı silsilesi şu şekildedir: 1. Mevlana Halid  (ö. 1827) 2. Seyyid Abdullah Şemdinî/Nehrî(ö. 1813) 3. Seyyid Taha Hakkarî/Nehrî (ö. 1852) 4. Seyyid Sibğatullah Arvasî (Gavs-ı Hizanî) (ö. 1870) 5. Şeyh Abdurrahman Taxî/Seydayê Taxî (ö. 1886) 6. Şeyh Fethullah Verkanisî (ö. 1899) 7. Şeyh Muhammed Diyaüddîn (Hazret) (ö. 1923) 8. Şeyh Ahmed Haznevî (ö. 1950) 9. Şeyh Maşuk (o. 1975) Norşîn halifeleri yoluyla şu dergâhlar kurulmuştur:  Tekke/Dergâh Yeri Kurucusu Coxreş Dergâhı Erzurum -Karaçoban Şeyh İbrahim Çoxreşî Oxîn Dergâhı Bitlis/Mutki Şeyh Fethullah Verkanisî Taşkesenli Dergâhı Erzurum Şeyh Ahmed Taşkesenli Zokayd Dergâhı Siirt-Kurtalan Şeyh Abdulkahhar   Cezni Dergâhı Batman-Kozluk  Hazne Dergâhı Suriye Şeyh Ahmed Haznevî Menzil Dergâhı Adıyaman-Kâhta Seyyid Abdulhakîm Bilvanisî Tillo Degâhı Siirt-Tillo Şeyh Maşuk’un halifesi Molla Burhan Norşin Dergâhı’nın kurucusu olan Şeyh Abdurahman Taxî hem bir şeyh hem de âlim bir müderristir. Bu yönüyle birbirinden ayrılmaz şekilde dergâh ve medrese hizmetleri birlikte ve büyük bir titizlikle yürütülmüş ve dergâhın kuruluşundan itibaren tesirleri günümüze kadar ulaşmıştır. Bu bakımdan Norşin Dergâhı, doğudaki en önemli Nakşbendî-Halidî dergâhlarından biri olarak varlığını sürdürmüştür.  Norşin Dergâhı ve Medresesi’nden az veya çok kalarak istifade etmiş birçok şahsiyet vardır. Bunları şu şekilde sıralayabiliriz:  Said Nursî,  Şefik Arvasî,  Mela Sadreddin Yüksel,  M. Mazhar Taşkesenlioğlu,  Halil Günenç,  Şeyh Alaeddin Oxînî,  Şeyh Muhammed Asım Oxînî,  Mela Salih Botî,  Mehmet Emin Er,  Ali Arslan,  Ahmet Meylanî,  Hasip Seven,  Mela Muhammmed Şirin,  Mehmet Çağlayan,  Abdulkerim Saruhan,  Mela Burhan Mucahidî.  Bu şahsiyetlerin dini düşüncelerinin oluşumunda Norşin Dergâhı’nın büyük tesiri olmuştur. Orneğin Tax ve Norşin Medreselerinde okuyan Said Nursi şunları söylemektedir: “Eğer istersen hayalinle Norşin karyesindeki Seyda’nın meclisine git bak: Orada fukara kıyafetinde melikler, padişahlar ve insan elbisesinde melaikeleri bir sohbet-i kudsiyede göreceksin. Sonra Paris’e git ve en büyük localarına gir: Göreceksin ki akrepler insan libası giymişler ve ifritler adam suretini almışlar…” (Said Nursi, Mesnevi-i Nuriye, İstanbul: Envar Neşriyat, 1995, s. 263)   prof . Kadri Yıldırım.  Kürt Medreseleri ve Alimleri Kitabından alınmış



Çok Okunanlar

2024-10-22 13:50:11