Yerel >> Güneydoğu Güncel Haber


İslam Medeniyeti; Şefkat Ve Merhamet Medeniyeti


Link [2022-02-18 14:52:53]



Allah’ın yarattığı her bir varlığı, O’nun bir emaneti, kâinat ailesinin kıymetli bir ferdi olarak görülmesi gerektiğini ifade eden Acar, “Merhametsizliği şefkat ve rahmete çevirelim. Asrın vicdanına merhameti yeniden aşılayalım. İslam, “Allah’ın emrini ta’zim; yani O’na kul olmak, O’nun yarattıklarına şefkat ve merhamet” olarak tanımlanmıştır. Cenâb-ı Hak, bizleri dâimâ Peygamber Efendimiz’i tebessüm ettirecek güzel hal ve hareketlerle tezyin etsin. Bütün mahlûkâta karşı şefkat ve merhameti gönüllerimizin bitmez tükenmez hazinesi eylesin” dedi.

Eğil İlçe Müftüsü Cüneyit Acar ile yaptığımız söyleşinin detayı şöyle;

“Rahman ve Rahim olan, insanoğlunu ve bütün kâinatı rahmetiyle var eden Allah’a hamd olsun. Yüreklerimize sevgiyi, saygıyı, sevdayı, aşkı, erdemi, affetmeyi, bağışlamayı ve en önemlisi bütün bu erdemlerin kaynağı olan merhameti yerleştiren, Bize yolumuzu aydınlatacak rahmet elçilerini, merhamet timsallerini gönderme lütfunda bulunan, Bizi rahmet dini, merhamet dini, din-i mübin-i İslâm ile şereflendiren, sonsuz rahmetin, engin merhametin biricik kaynağı, merhametliler merhametlisi, Erhamurrahimin’e sonsuz, hamd ü senalar olsun.

Hz. Âdem’den Hz. İbrahim’e, Hz. Musa’dan Hz. İsa’ya kadar bütün rahmet elçilerine ve “Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik” hitabının büyük muhatabı, Efendiler Efendisine, Sevgililer Sevgilisine selam olsun. Birilerine kahretmesi, düşmana lanet okuması istendiğinde, “Ben rahmet olarak gönderildim, lanet etmek için gönderilmedim” diyen, İnananların sıkıntısını sıkıntısı kabul eden, müminlere rauf ve rahim olan Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa’ya (s.a.v) salât ve selâm olsun.

Medeniyet ve merhamet insanlığı çok yakından ilgilendiren ve üzerinde durulması gereken iki önemli kavramdır. Medeniyet sözcüğü "Bir ülkenin, bir toplumun, maddi ve manevi varlıklarının, fikir, sanat çalışmalarıyla ilgili niteliklerinin tümü" şeklinde tanımlanıyor. Başka bir ifade ile medeniyet, yaşanan bir kültürdür. Yani insanoğlunun,  inancı, ahlâk telâkkisi ve dünya görüşü çerçevesinde ortaya koyduğu maddî ve manevi eserlerin ve kurumların tümüdür. Medeniyet, en genel anlamda insanların, bir nesilden diğerine aktardıkları maddi ve manevi kültür unsurlarının toplamıdır şeklinde tanım getirmek mümkündür.  Medeniyetler insanlığın varoluşuyla birlikte ortaya çıkmıştır. Nitekim bugün, dünya üzerinde ilk dönemlerden itibaren çeşitli medeniyetlerin varlığı ve gelecek zamanda da çeşitli medeniyetlerin olacağı  beklenen bir geçektir.

Merhamet "Rahm" kökünden türemiştir. Kelime olarak acımak, şefkat göstermek, korumak, iyilik etmek gibi manalara gelir. Şefkat ise başkasının kederiyle alâkalanmak, acıyarak sevmek, yardıma, sevgiye muhtaç olanlara karşılıksız olarak merhamet ve sevgiyle yardıma koşmak, sâfi, ivazsız sevgi beslemek gibi manalara gelir.

Şefkat ve Merhamet; acıma, esirgeme, koruma, sevgi gösterme, yardım etme, insanı başkalarına iyilik ve yardım etmeye yönlendiren acıma duygusu, tüm yaratılmışlara sevgi ile yaklaşma, onları kötülüklerden koruma ve kurtarma, zor durumlarında yardım etme, bağışta bulunma, affetme gibi iyi huy ve davranışların başlıca nedenidir. Kaynağı Allah'tır. İnsanlardaki merhamet, Allah'ın rahmet ve merhametinin bir tecellisi, bir yansımasıdır.

 İslam medeniyeti, inanç, adalet, sevgi, hoşgörü gibi ahlaki, siyasi, sosyal ve ekonomik yönü olan temel değerlerle donatılmış bir ahlak medeniyeti olarak da tanımlanabilir. İslam medeniyeti, vahiy merkezli olup, akıl ve duygunun uyumlu bir sentezi olarak ortaya çıkmıştır. Bu sebeple diyebiliriz ki, İslam medeniyetinin temelleri Kur’an-ı Kerim ve sünnete dayanmaktadır. İslam Medeniyeti, şefkat ve merhamet medeniyetidir. Zira İslâm’ın mü’minlere en çok telkin ettiği ahlâkî vasıflar, “merhamet ve şefkat”tir. Günümüz Dünyasında, eksik olan ve unutulan en önemli özellik; merhamet duygusudur, acıma hissidir. Medeniyetlerin oluşumunda merhamet unsurunun önemi çok büyüktür. Çünkü hamuru merhametle yoğrulmayan medeniyetlerde zulüm kol gezer. Nitekim bunu batı medeniyetinde görüyoruz, batı medeniyeti kan ve gözyaşı üzerine kurulmuştur. Hala aynı özelliğini korumaktadır. İnsanları köleleştirme  vazgeçmedikleri  bir kuraldır. Batı Medeniyetinin  İslam Medeniyetine karşı olan  düşmanlığı bitmez. Asıl amaçları İslam medeniyetin temsilcisi olan milletlerin  torunlarına merhametsizliğin zirvesini yaşatmak,  dolayısıyla o medeniyetten intikam almaktır.

Tarihte İslam medeniyetin hakim olduğu zamanlara bakın; öne çıkan en önemli özelliğinin merhamet duygusu olduğunu göreceksiniz. Bu medeniyetin ana ilkesinin; sevgi, şefkat, acıma, yaraları sarma gibi özellikleri taşıdığını görürsünüz. Çünkü İslam medeniyeti bunu gerektirmektedir. Kurulan vakıfların, müesseselerin, tek amacı; İnsanları başkalarının merhametine bırakmadan özgürce yaşamasını sağlamaktır. En yakın Osmanlı tarihi bunun yüzlerce örneği ile doludur. Yoksul ve yardıma muhtaç insanları bağrına basan vakıflardan; hayvanların hayatının devam etmesine yardımcı olan vakıflara kadar; hayatın her alanına nüfuz etmiş vakıflara rastlarsınız.

Dünya tarihi boyunca yirminci yüzyılda görülen vahşet kadar insanlık hiç bir dönemde vahşet yaşamamıştır. İki büyük dünya savaşı, atom bombaları, biyolojik ve kimyasal silahlar, milyonlarca insanın öldürülmesi... Sivil ve masumların, çocuk ve bebeklerin katledilmesi!.. Hep bu yüzyılın hüneri!.. Eskiden iki ordu er meydanında karşı karşıya gelir kozlarını paylaşır sivil ve masumlara zarar verilmezdi.

Yirminci yüzyılda Osmanlı'nın yıkılmasıyla dünya hakimiyeti kapitalist, vahşi batılılar ile "Yaratıcı"yı reddeden komünist doğu blokunun eline geçti. Bugün ki batı medeniyetinin temelleri eski Yunan medeniyetine dayanır. Eski Yunan'ın temelleri ise, piramitleri insan eti ve kanından yapan Firavun'ların yönettiği eski Mısır medeniyetidir. Tabi bunlara "Medeniyet" demek mümkün ise...

Dünya tarihi haklıyla-haksızın, doğruyla-yanlışın, güçlüyle-güçsüzün mücâdele sahnesidir.

İşte bu mücâdelede "Haklı"yı üstün tutan, "Doğru"yu savunan, merhamet ve şefkatin sembolü, zayıfları güçlülere ezdirmeyen tek medeniyet İslam medeniyetidir. İslam tarihi, bunun en büyük şâhididir. Bunun en güzel örneği sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) hicretin sekizinci yılında İslam ordusuyla Mekke'yi kuşattığında yaşanmıştır. Mekkelilerin İslam ordusuna karşı koyması mümkün değildi. Hz. Peygamber (sav.) "Kâbe'ye sığınan emniyettedir" ilanını yapınca binlerce insan silahlarını bırakıp Kâbe'ye sığındı. Rasulullah devesinin üzerinde Allah'a secde ederek şehre girdi. Doğruca Kâbe'ye gidip putları kırdıktan sonra iki rekat Allah'a şükür namazı kıldı. Dışarıda binlerce insan, İslam ordusunun kılıçları altında Resulullah'ın dışarı çıkıp kendileri hakkında vereceği kararı bekliyordu. Herkesin yürekleri ağzında, gözleri Kâbe'nin kapısındaydı. Nihayet O dışarı çıktı. Mekkelilere şöyle bir bakıp kalabalığı gözleriyle süzdü. Daha önce bu insanların kendisine ve sahabeler’ine yaptıkları işkence ve eziyetler gözünün önüne geldi. Allah Rasulü kalabalığa seslendi: Ey Mekke halkı! Şimdi size ne yapacağımı bekliyorsunuz? Mekkeliler suçluluk psikolojisi içerisinde Bizim sana yaptığımızın aynısını cevabını verdiler. Ancak Beşerin Efendisi tarihe geçen şu sözünü söyledi: İnnî Nebiyyurrahme. İzhebû Fe'entum’üt-tulakâ! (Ben merhamet peygamberiyim! Gidin, hepiniz serbestsiniz!..) Bir çığlık koptu kalabalığın arasında İnanamıyorlardı kulaklarına. Bu nasıl insandı!? Tek bir kelime çıksaydı ağzından "Öldürün!" diye... Mekke sokakları kan gölüne dönerdi! Ama O "Ben merhamet peygamberiyim. Gidin, hepiniz serbestsiniz" diyordu!.. Binlerce insan bu karar karşısında hep bir ağızdan "Biz şehadet ederiz ki Allah'tan başka ilah yoktur ve Sen de O'nun elçisisin!" diyerek şefkat ve merhamet peygamberinde yeniden dirildiler.

İşte  İslam Medeniyeti budur; güçlüyken affedebilmek, düşmanını öldürmeye gücün varken şefkat ve merhamet göstermektir. Nerede, Rusya'da devrim yapınca milyonlarca insanı öldürenler... Nerede Avrupa ve Amerika da gücü ve iktidarı ele geçirince ortalığı kan gölüne çevirenler. Nerede Gazze'de masum sivil halkın üzerine bomba yağdıran kâtiller. Nerede onlar, nerede İslam!

Allah’ın bize lütfettiği imanın en güzel meyvesi şüphesiz merhamettir. Zira Cenab-ı Hak Kur’an-ı Kerimde bize kendisini bir çok yerde “Rahman” ve “Rahim isimleri ile tanıtır. Eşref-i mahlukat olan sevgili peygamberimizi ise Rahim Ve Rauf (merhamet ve şefkat abidesi) olarak takdim eder. Böylece bizlerinde merhamet sahibi bireyler olmasını arzu etmiştir. Merhamet, bir müslümanın kalbinde hiç sönmeyen bir ateştir. Merhamet, insanlığımızın bu âlemdeki en mûtenâ cevheridir ki kalp yoluyla bizi Hakk’ın vuslatına istikâmetlendirir. Merhametli mü’min; cömert, mütevâzı, hizmet ehli ve aynı zamanda rûhlara nizâm ve hayat aşısı yapan bir gönül doktorudur. Allah diyen bir kalbin merhametten yoksun olması düşünülemez. Yunus Emre’ye “Yaratılanı severiz, yaratandan ötürü” sözünü söyleten kalbindeki imanın ahlakına yansımasının en nadide bir örneğidir.

ALLAH AZZE VE CELLENİN ENGİN RAHMETİ

Allah'ın en önemli niteliklerinden birisi merhametidir. Bu niteliğini ifade eden Rahman ve Rahim adlarının Kur'an'da Allah ve Rab adlarından sonra en çok anılan adlar olması, Allah'ın merhamet niteliğinin önemini ve sonsuzluğunu gösterir. Allah bu niteliği nedeniyle besleyip büyütür, ödüllendirir, nimetler bağışlar, suçları affeder, peygamberler aracılığı ile insanlara doğru yolu gösterir. Hz. Peygamber (s.a.s)'in gönderilmesi, Kur'an'ın indirilmesi de Allah'ın merhametinin bir sonucudur.

Allah Teâlâ, kullarına rahmet ve şefkatle davranmayı nefsine vacib kılmıştır  ve bu durumu şu ayetiyle açıklamıştır: "Ayetlerimize inananlar sana geldiğinde onlara de ki: Selâm size!  Rabbiniz, sizden her kim bilmeyerek fenalık yapar da arkasından tövbe eder ve nefsini düzeltirse, ona rahmet etmeyi kendi üzerine almıştır. O, bağışlayan ve merhamet edendir" (En'am, 6/54).

Dünyaya gelen her canlı yavrusu ancak, Allah'ın verdiği nimetler ve ana-babasının sevgi ve merhametiyle gelişip büyüyebilir. Eğer bu merhamet duygusu olmasa, hayatın devamı mümkün olmazdı. Allah Teâlâ'nın; "Benim rahmetim her şeyi içine almıştır." (Arâf, 7/156) ayeti bu gerçeği ifade etmektedir. Canlılar, ilahi rahmetin çeşitli tecellileri olan ve saymakla bitirilemeyecek nice nimetler sayesinde hayatlarını devam ettirirler. Hak yolu bulmaları için Allah Teâlâ'nın insanlara kitaplar, peygamberler göndermesi de rahmetinin bir tecellisidir:

Hz. Peygamber (s.a.s), Allah'ın merhametinin büyüklüğünü ve insanlardaki merhametin kaynağı olduğunu dile getirdiği bir hadislerinde şöyle buyurur: "Allah merhametini yüz parçaya ayırdı, doksan dokuz parçasını kendi yanında tuttu, bir parçasını yeryüzüne indirdi. İşte bu bir parça rahmet sebebiyle yaratıklar birbirine merhamet eder. Hatta yavrulu hayvan, bir tarafını incitir endişesiyle ayağını yavrusundan sakınır." (Buhari, Edeb, 19, Müslim, Tevbe, 17/4942).

Allah'ın rahmetinin ne kadar derin, şefkatinin ne denli nihayetsiz olduğuna dikkat çekmek isteyen Resûlullah'ın, bunu, annenin yavrusuna karşı merhameti ile örneklendirmesi dikkat çekicidir. Nitekim (bir gazve sonrası), Resûlullah'a bir grup esir getirildi. İçlerinden bir kadın telaş içinde esirler arasında yavrusunu arıyordu. Sonunda bir çocuk buldu ve onu kucaklayıp bağrına bastıktan sonra emzirmeye başladı. Durumu gören Hz. Peygamber yanındakilere, “Bu kadının çocuğunu ateşe atacağına inanır mısınız?” diye sordu. Onlar da “Hayır.” diye cevap verdiler. Bunun üzerine Peygamber (sav), “Bilin ki, Allah'ın kullarına olan rahmeti, bu kadının çocuğuna olan şefkat ve merhametinden çok daha fazladır.” buyurdu. ( Buhârî, Edeb, 18).

SEVGİLİ PEYGAMBERİMİZİN MERHAMETİ VE ŞEFKATİ

Putperestliğin hâkim olduğu Câhiliyye toplumunda, insan hakları fütursuzca ihlal ediliyordu. Hak güçlünündü; zengin itibarlı, güçlü ve asil olanlar üstündü. Zayıflar eziliyor, ihtiyaç sahipleri tefecilerin elinde sömürülüyordu. Ahlâk seviyesi çok düşüktü; kadınlar değersiz bir mal gibi görülüyor, kız çocuk sahibi olmak utanç vesilesi kabul ediliyor, hatta bu sebeple kız çocukları diri diri toprağa gömülüyordu. Bilgisizlik ve barbarlık hâkimdi. taassup, şiddet, zulüm ve barbarlığın hâkim olduğu böyle bir dönemde Sevgili Peygamberimiz gelerek insanlara sevmeyi, merhameti öğretmiştir. İnsanlar tecavüze uğrayıp gasp edilmekten, organları kesilerek öldürülmekten, işkence edilmekten, kız çocukları diri diri toprağa gömülmekten onun irşatlarıyla kurtulmuştur.

Allah'ın merhamet niteliğinin bir sonucu olarak insanlara gönderilen peygamberlerin en önemli özelliklerinden birisi de merhametli olmalarıdır. Kur'an, âlemlere rahmet olarak gönderildiğini (Enbiya, 21/107), Allah'ın rahmeti sayesinde insanlara yumuşak davrandığını (Âl-i İmran, 3/159) belirttiği Hz. Peygamber (s.a.s)'in bu                 özelliğini şöyle açıklar: "Ey mü'minler! And olsun ki, içinizden size sıkıntıya uğramanız kendisine ağır gelen, size düşkün, mü'minlere şefkatli ve merhametli bir peygamber gelmiştir." (Tevbe, 9/128). Uhud savaşında Rahmet Peygamber’inin dişi kırılıp, yüzü kanlar içinde kaldığında, bu durum kendilerine çok ağır gelen Müslümanlar müşriklere beddua etmesini istemişlerdir. O ise, beddua etmek yerine, “Ben lanetçi olarak gönderilmedim. Davetçi ve rahmet müjdecisi olarak gönderildim. Ya Râb! Bu insanları affet, çünkü onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar” demiştir. (Kadı Iyâz, eş-Şifâ, 1/78-79).

Rasûlullâh (s.a.s.) Efendimiz, bir sevgi ve merhamet pınarıdır. Öyle ki amcası Hz. Hamza’yı şehit eden Vahşî’yi; ciğerini ağzına alıp çiğneyen Hind’i bile bağışlamıştır. (Buhârî, Megâzî, 21). Onun merhameti o kadar yücedir ki, Tâif’te ağır hakarete uğrayıp taşlanarak yaralandıktan sonra  “Rabbim, halkımı bağışla, onlar ne yaptıklarının bilmiyorlar.” (Buhârî, İstitâbe 4.) diye kendisine acımayan düşmanlarının bağışlanması için dua etmiştir.

YARATILMIŞ TÜM VARLIKLARA MERHAMET

Hz. Peygamber’in merhamet eğitiminden geçen müminler olarak, sadece ana-babamıza, çocuklarımıza ve yakınlarımıza değil, başta Müslümanlar olmak üzere bütün insanlara karşı merhametli olmalıyız.  Bütün insanlara karşı anlayışlı ve tüm yaratılmışlara karşı merhametli olmak, İslâm’ın insanı ulaştırmak istediği kemal noktasıdır. Bu ise, önce mü’minlerin kendi aralarında başlar, sonra insanlığı ve bütün yaratılmışları içine alır.

Âlemlere rahmet olarak gönderilen Allah Resûlü (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Merhamet edene Rahman olan Allah da merhamet eder. Siz yerdeki bütün mahlûkata merhamet edin ki göktekiler de size merhamet etsin.” (Ebû Dâvûd, Edeb, 58).  Sevgi ve merhamet, toplumsal huzur ve bireysel kurtuluşumuzun temel unsurlarındandır, belki de en önemlilerindendir. Bunun için, Sevgili Peygamberimiz, mü’minleri kâinattaki canlı-cansız her varlığa karşı merhametli olmaya teşvik etmiş, bunun gerçek mümin olmanın ve Cennet’e girmenin şartı olduğunu belirterek şöyle buyurmuştur: “Allah sadece merhametli kullarına merhamet eder.”(Müsned-i İbn Ebî Şeybe, 1/165). Başka bir hadiste de, “İnsanlara merhamet etmeyene, Allâh da merhamet etmez.” buyurmuştur. (Buhârî, Edeb 18).

Sevgili peygamberizin kızı Hz. Zeynep’in çocuğu ağır bir hastalığa yakalanmıştı. Hz. Zeynep, Resûl-i Ekrem’e ‘Oğlum ölmek üzere, bize kadar gelir misin?’ diye haber gönderdi. Resûlullah bir grup sahabiyle birlikte kızının evine gitti. Kucağına aldığı torununun can çekişmekte olduğunu gören rahmet Peygamberinin gözlerinden yaş akmaya başladı. Orada bulunan sahâbilerden biri, ‘Ey Allah’ın Resûlü! Bu gözyaşı nedir?’ diye sordu. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem’in mübarek dudaklarından şu sözler dökülüverdi: “Bu gözyaşı, Allah’ın dilediği kullarının kalplerine yerleştirdiği bir rahmettir. Allah kullarından sadece merhametli olanlara rahmet eder.” (Bûhârî, Merdâ, 9).

İnsanlığa merhameti öğreten Hz. Peygamber’in şefkati sadece insanlarla ya da kendisine tâbi olan müminlerle sınırlı değildi. O, hayvanlara karşı davranışlarında da merhamet dolu olup bunu her fırsatta ashâbına da tavsiye ederdi. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bu hususa riâyet etmeyenleri dâimâ îkaz etmiştir. Yuvasından yavrularını alarak anne kuşu tedirgin eden kimselere, yavruları tekrar yuvaya koymalarını tembih etmiş, derisi kemiğine yapışmış bir deveyi görünce de sahibine: “Konuşamayan bu hayvanlar hakkında Allah’tan korkun! Besili olarak binin, besili olarak kesip yiyin!” buyurmuşlardır. (Ebû Dâvûd, Cihâd, 44/2548).

 Hz. Peygamber’in anlattığına göre, bir adam bir köpeğe acıması sebebiyle Allah’ın mağfiretine nail olmuştu. Yolculuk sırasında susayan ve bir kuyuya inip su içen adam, çıktığında susuzluktan toprağı yalayan bir köpek görmüştü. Ona karşı merhametli davranarak tekrar kuyuya inmiş, pabucuna doldurduğu suyu çıkarıp köpeğe içirmişti. Rahmeti sonsuz olan Yüce Allah, adamın bu davranışını beğenmiş ve onu bağışlamıştı. Sahâbîler bu garip hadiseyi Hz. Peygamber’den işitince merak ederek sormuşlardı, “Hayvanları sulayınca da sevaba erişir miyiz?” Resûlullah (sav), “Elbette, her hayat sahibini sulama karşılığında size ecir vardır.” buyurmuştu. (Buhârî, Mezâlim, 23).

İslâm medeniyeti, bir şefkat ve merhamet medeniyetidir. Nitekim Batı’da akıl hastaları, “içlerine şeytan kaçmış” diye yakılırken, İslâm medeniyetinin bir temsilcisi olan Osmanlılarda, onlara büyük bir edep ve hürmet ile “muhterem âcizler” denilmiştir. Av etiyle beslenip mûsikî ile tedâvi edilmeye çalışılmıştır.

Bulaşıcı ve tehlikeli bir hastalık oluşundan dolayı, toplum tarafından tecrid edilen cüzzamlılara, Osmanlı vakıf medeniyetinde şefkat eli uzatılmış, onlar için her türlü bakımın yapıldığı “Miskinler Tekkesi” adı verilen müesseseler kurulmuştur. İslâm medeniyeti, ulaştığı her noktada insanlığa büyük bir huzur ve saâdet sunmuş, tâbiri câizse, gönüllere âb-ı hayat olmuştur. Batı medeniyeti ise, bunun aksine, tarih boyunca elini uzattığı her karış toprağın önce kıymetli varlıklarını sömürmüş, sonra da o bölge halkını bir nevî köleleştirmiştir.

Sonuç olarak şefkat ve  Merhamet, kalp inceliği ve gönül yumuşaklığıdır. Yaratılan her canlıya karşı duyarlı olmaktır. Evlat sevgisi, ana babaya saygı, yaşlılara, yoksullara, hastalara, yetimlere, kimsesizlere yardım etme, hatta bitki ve hayvanlara karşı şefkatli olma merhamet duygusunun eseridir.

Allah’ın, kâinata, yeryüzüne ve insana engin bir merhametle muamele ettiği unutulmamalıdır. İnsanın rahmeti kendisine ilke edinmesi gerektiği ise son derece açıktır. Çünkü merhamet ve şefkat, insanı asıl merhamet sahibi olan Allah’a yaklaştırmakta ve O’na dost yapmaktadır. O hâlde gayesi Allah’a yaklaşmak olanın yolu, merhametli ve şefkatli olmaktan geçer. Dolayısıyla her mümin, cennete giden yolun merhametli olmaktan geçtiğini bilmelidir.

Allah’ın yarattığı her bir varlığı, O’nun bir emaneti, kâinat ailesinin kıymetli bir ferdi olarak görelim. Merhametsizliği şefkat ve rahmete çevirelim. Asrın vicdanına merhameti yeniden aşılayalım. İslam, “Allah’ın emrini ta’zim; yani O’na kul olmak, O’nun yarattıklarına şefkat ve merhamet” olarak tanımlanmıştır. Cenâb-ı Hak, bizleri dâimâ Peygamber Efendimiz’i tebessüm ettirecek güzel hal ve hareketlerle tezyin etsin. Bütün mahlûkâta karşı şefkat ve merhameti gönüllerimizin bitmez tükenmez hazinesi eylesin. Mevla’m bizleri, rahmetinden, merhametinden, affından, mağfiretinden mahrum bırakmasın. Rabbimiz bizlere ve geçmişlerimize merhamet edip bol bol ihsanlar ve ikramlar lütfeylesin.  Allah’ın rahmeti ve bereketi üzerimize olsun kalın sağlıcakla.

                                                                                                                                                            

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 



Çok Okunanlar

2024-10-23 12:32:29