Yerel >> Güneydoğu Güncel Haber


Halidiliğin Devrimci Karakteri 2


Link [2022-04-07 00:52:25]



Emir kerd û goft: “Seyyid şew sivâr!”

Geşt Seyyid ez hacalet şermisâr

“Seyyid haydi bin!” diyerek ona emir buyurdu

Seyyid bundan duyduğu hayâdan mahcup oldu

 

Ba recâ, ba niyazî bî hîsâb

Goft: “Ey Hazret çirâ în sedd-i bâb?

Rica etti, hesaba gelmeyecek kadar yalvarıverdi:

“Ey Hazret, bu kapı kapatmak nedir, niye?” dedi

 

İhtirâm-i hemçonîn nisbet be men

Nîst laik-i men, kîm ey kutb-i men?”

Benim gibi biri için gösterdiğin saygının böylesi

Layık değilim ey kutbum! Kimim, neyin nesi?”

 

Goft: “Ustâdem te râ şod imtisâl

Bert o vâcib der heme kirdâr û hâl

Dedi ki: “Ben hocayım, itaat etmektir sana düşen

Her amel ve davranışta vaciptir buna itaat etmen

 

Emir kerdem ber to ta bâşî sivâr

Men rikâb-i to girifte zân karâr”

Ata binmen yönünde kendim sana emrettim

Atının üzengisini elime almaya karar verdim”

 

 

Geşt nâçâr o ez emr-i mustetâb

Şod sivâr û dest-i Hazret der rikâb

O ulunun emrine itaat etmeye mecbur kaldı

Kendisi bindi, Hazret de üzengiyi eline aldı

 

Herkesî mîgoft zi ehl-i ân zemân:

Feyz-i Seyyid ne çû feyz-i dîgerân

Şöyle derdi o zamanın insanlarından herkes:

“Seyyid’in feyzi hiç kimseninkine benzemez”

 

Rah-i yek rûz û dû rûz ez wî ba’îd

Halk râ der kûhhâ cezbe resîd

Ona bir günlük, iki günlük uzaklıktaki insanlar

Dağlarda bile yaşasalardı cezbesine kapılırdılar

 

Ra’iyân-i gûsfend ez kûh û deşt

Cezbe bigirîftend û oftâdend mest

Dağlarda ve ovalarda koyun çobanları vardı

Cezbeye kapılır, mest olup yere yığılırlardı

 

Her ki mîâmed besûyeş ez ba’îd

Mânde se rûzeş mesâfe mîtabîd

Her kim uzaklardan ona doğru gelseydi

Üç günlük mesafeden çarpılmışa dönerdi

 

Mîgiriftî cezbe, mîâmed becûş

Dâştî ez kalb-i purcûşeş harûş

Cezbeye kapılır, kendisine coşma hâli gelirdi

Coşmaya başlayan kalbinde heyecan belirirdi

 

Gebr ger bûdî, Muselmân yâ Cuhûd

Her ki dîdî lâ cerem cezbe numûd

İster Zerdüştî olsun, ister Müslüman ve Yahudi

Onu gören herkeste mutlaka cezbe hâli belirirdi

 

Geşt Kurdistan munevver zân cenâb

Çûn cihân ez feyz-i nûr-i afitâb

O zattan aldığı ışık ile aydınlık oldu Kürdistan

Nasıl ki Güneş’in ışığından feyiz alıyorsa cihan

 

Mavtin-i o Nehr û medfen hemçonân

Ân dihi purdîn û pur dâru’l-emân

Onun doğduğu yer Nehr’dir ve orada gömülüdür

O, çok dindar ve emniyet diyarı olan bir köydür

 

Der hezâr û du sed û sî sal û penc

Şod vefât-i ân Seyyid-i dil hemçû genc

Tarih “bin iki yüz otuz beş” yılı olarak denkleşti

Gönlü hazine gibi o Seyyid’in vefatı gerçekleşti

 

Çûn be Mevlana haber dâdend ez ân

Girye kerd û goft ba âh û fiğân:

Vefatından Mevlana’yı haberdar ettikleri zaman

Ağladı ve şunları söyledi çekerek ah ve figan:

 

“Hak me râ negozaşt ân yâr-i edîb

Tâ nemâned coz Hudâ mâ râ hebîb”

“Hak Teala bize bu edepli dostu bırakmadı

Ta ki Allah’tan başka mahbubumuz kalmadı”

 

“Son Halkalar ve Seyyid Abdülhakim Arvâsî’nin Külliyatı”: Süleyman Kuku’nun yaptığı bu çalışmada kısaca şu bilgiler yer almaktadır:

-Allah dostu Sirâcüddîn Seyyid Abdullah.

-Lakabı Sirâcüddîn, mezhebî Şafiî, itikadı Eş’arî, tarikatı Nakşibendî Müceddidî Halidî, meskeni Nehr Kasabası’dır.

-Seyyid Taha’nın amcasıdır.

-Yaklaşık hicrî 1290’da Şemdinli’de dünyaya geldi.

-Küçük yaşta Kur’an-ı Kerîm’i ezberledi ve ilme başladı. Devrinde o havalide ve Irak’ta bulunan en büyük âlimlerden okudu.

-Daha sonra tasavvufta piri ve mürşidi olacak olan Mevlana Halid ile Irak’ta beraber ilim tahsil ettikleri zaman beraberce bir mürşit aramaya başladılar.

-Mevlana Halid Hindistan’dan döndükten sonra onun yanında sülukunu tamamladı.

-İrşat yeri Şemdinli’ye yirmi km. kadar mesafede bulunan Nehr beldesi idi.

-Nehr’de en evvel irşatta bulunup Halidiliği yayan zat odur.

-Seyyid Ali adında bir oğlu, onun da Seyyid Abdurrahim ve Seyyid Muhammed Said isminde iki oğlu olmuştur.

-Farsça uzun bir mektubu bu fakirde vardır.

-İman ve Akaid ile ilgili yazdığı kitap doğuda her evde, herkes tarafından okunur ve ezberlenirdi.

 

“Birketu’l-Kelimât”:[1] Şeyh Muhammed Asım Oxînî’nin eseridir. Yazarımız Seyyid Abdullah hakkında kısa bazı bilgiler verirken özellikle Mevlana Halid’in onun atının üzengisinin tutarak uğurlayışına dikkat çeker ve bunu Hz. Peygamber’in sünnetine ve bu sünneti devam ettiren Hz. Ebubekir’in uygulamasına dayandırmaktadır. Zira Hazreti Peygamber Mute Savaşı’nda Zeyd b. Harise’yi komutan olarak orduyla birlikte gönderdiğinde bir süre onunla yol alıp yerleşim alanının dışına çıktıktan sonra uğurlayıp dönmüş; Hz. Ebubekir de Usame b. Zeyd’i ordunun başında gönderirken böyle davranmıştır.

 

“Nehri’den Hazne’ye Meşayihi Nakşibendî”: M. Şefik Korkusuz’un çalışmasıdır. Korkusuz buraya kadar verdiğimiz bilgilerin bir özetini vermektedir.[2] 

 

 

 

 

 

Eseri: “Hulase-i Akaid” (Akaidin Özü)

 

Kürt medreselerinde Seyyid Abdullah’ın özellikle çocuklara yönelik Kürtçe bir akaid risalesini yazdığı öteden beri anlatılmaktadır. Yabancı araştırmacılardan ilk kez MacKenzie Seyyid Abdullah’ın bu eserinden bahisle şunları söylemektedir:

 

“İslam doktrininin bir özeti olan bir eser de Şeyh Abdullah Nehrî tarafından yaklaşık 1800 yılında yazılmıştır”.[3]

 

Ancak bu eserin orijinal herhangi bir nüshasına şimdiye kadar rastlamamıştık. Derken, değişik kütüphanelerdeki Kürtçe elyazmaları hakkında araştırmalar yapmakla görevlendirdiğimiz yüksek lisans öğrencimiz Mesut Arslan bu eserin K:29057 VE t:297-4 numaralarıyla kayıtlı olan ve Ahmed Ramiz tarafından 1911 yılında “Manzume-i Efkâr Matbaası, No:54” olarak bastırılan bir müstensih nüshasını tespit etti ve bize getirdi. Kendisine çok teşekkür ederiz.

 

Eseri istinsah eden zat, Kürtçe yazdığı giriş kısmının sonunda kendini “Nehrî Tekyası’nın müderrisi Ömer b. Cercîs” olarak tanıtmakta ve bu eseri istinsah etmesini emreden zatın Seyyid Taha olduğunu ifade etmektedir. Ömer b. Cercîs burada sözünü ettiği Seyyid Taha’nın Şeyh Muhammed Sıddık’ın halifesi;  Şeyh Muhammed Sıddık’ın Şeyh Ubeydullah’ın oğlu; Şeyh Ubeydullah’ın da Seyyid Taha’nın oğlu olduğunu şöyle ifade etmektedir:

 

“Kürtçe İslam Akaidi Özeti”, Şemdinlili Şeyh Seyyid Abdullah Efendî’nin eseridir. O mübarek eserin umumî neşri için Seyyid Taha çok kusurlu bu fakire emir ve işaret buyurdu ki o mübarek eseri yazıya geçireyim. Seyyid Taha Efendî, Şeyh Muhammed Sıddık’ın en iyi halifesidir. Şeyh Muhammed Sıddıq Efendi Şeyh Ubeydullah Efendi’nin, Şeyh Ubeydullah Efendi de Şeyh Seyyid Taha’nın oğludur”. Nehrî Tekyası Müderrisi bîçare Ömer b. Cercîs el-Beydavî. 

 

Ömer b. Cercîs giriş kısmı gibi Kürtçe yazdığı “sonuç” kısmında da özetle şunları söylemektedir:

 

“Şeyh-i Eş’arî mezhebi üzerine yazılan ‘Akaidin Özeti’ adlı iş bu mübarek eser, merhum Seyyid Abdullah’a aittir. Bu eseri çocukların ve avam tabakanın eğitimi için yazmıştır. Adı geçen şeyh, Şemdinan kazasının değerli sadatından olup, şöhreti dört bir yana yayılmış olan Zülcenaheyn lakaplı Süleymaniyeli/Şehrezûrlu Mevlana Halid-i Kürdî’nin seçkin halifelerinden biri ve Şemdinan kazasının merkezindeki Nehrî Tekyası’nın mübarek dergâhının postnişîniydi. Zahirî ilim dallarında ve yüce Nakşibendî tarikatının irşadında yetkin biriydi. Nur kalpli mürşidi hayattayken vefat etmiştir. Vefatından sonra irşat dairesinin kutbu, şöhreti memleketin dört bir yanına yayılan yeğeni Şeyh Seyyid Kutub Taha Efendi onun yüce makamında oturmuş ve halkı irşat etmiştir. Seyyid Taha önceleri bu amcasının yanında tarikat ilkelerini öğrenmeye başlamış, daha sonra irşat icazetnamesini Mevlana’dan almıştır. Allah onların yüce sırlarını kutsasın ve kutsi bereketlerinden yararlanmayı bize nasip etsin, âmin!”

 

Ve ben bîçare kâtip Ömer b. Cercîs el-Beydavî.

14 Muharrem 339’da, 3 Kanûn-i Sanî 326 yılında.

 

Ahmed Ramiz[4], Seyyid Abdullah’ın bu eserini 1911 yılında kendine ait “Reşbelek” adındaki risâleyle birlikte 54 numarayla ve kendi yayınlarının ikincisi olarak “Manzume-i Efkâr Matbaası”nda bastırmıştır. Eserin kapağı üzerine Ehmedê Xanî (1650-1707) hazretlerinin “Mem û Zîn” adlı eserinde geçen bir beyit yer almaktadır. Bu beyitte her milletin kendi diliyle yazdığı kitapları olduğuna, bir tek Kürt milletinin dikkate değer Kürtçe kitaplarının olmadığına dikkat çekilmektedir.

 

Acizâne benim tarafımdan Latinize edilip Türkçeye çevrilen ve orijinal Kürtçesiyle birlikte 2013 yılında İstanbul’da Semerkant Yayınları arasında çıkan bu eseri aşağıda sunuyoruz:

 

MUQEDDÎME

 

“Xulaseê Akaîdê Îslamiye Bi Lîsanê Kurdî”, esera Şêx Seyyid ‘Ebdullah Efendiyê Şemdînî kuddîse sirruhu. Ji bo te’mîma neşra wê esera mubarek, murewwicê ‘îlm û diyanet, muşewwiqê tereqqî û medeniyet di newahiyê Kurdistanê da, şabê taib, Seyyîd Taha Efendî xeyrul’l-xelefê Şêx Muhemmed Siddîq Efendî kurê Şêx Ubeydullah Efendî kurê Hezretî Şêx Seyyîd Taha Efendî qutbê îrşad, emr û îşaret kir bal vî feqîrê pirteqsîr ku wê esera mubarek biniwîsim. Feqîr jî bîna li ser emrê weliyu’n-nî’metê biyumnetê muşarun îleyhî damet berekatuhu bi qelem naçîzane di sîlka tehrîrê kêşa: We mînellah et-tewfîq we’l-îstîane:

 

 

 

el-Heqîr ‘Umer bîn Cercîs el-Beydavî el-Muderris fî

Tekyeti Nehrî.

 

GİRİŞ

 

“Kürtçe İslam Akaidi Özeti”, Şemdinlili Şeyh Seyyid Abdullah Efendî’nin-kuddise sirruhu-eseridir. O mübarek eserin umumî neşri için; ilim ve diyanete revaç kazandıran, Kürdistan nahiyelerinde terakki ve medeniyeti teşvik eden genç tövbekâr Seyyid Taha çok kusurlu bu fakire emir ve işaret buyurdu ki o mübarek eseri yazıya geçireyim. Seyyid Taha Efendî, Şeyh Muhammed Sıddık’ın en iyi halifesidir. Şeyh Muhammed Sıddık Efendi Şeyh Ubeydullah Efendi’nin, Şeyh Ubeydullah Efendi de irşat kutbu Şeyh Seyyid Taha’nın oğludur. Fakir, adı geçen kutlu velinimetin-bereketleri daim olsun- emri üzerine naçizâne kalemi ele alıp yazmaya başladı: Başarı ve yardım Allah’tandır:

 

Nehrî Tekyası Müderrisi zavallı Ömer b. Cercîs el-Beydavî. 

 

 

Bîsmîllahîrrehmanîrrehîm

 

Bizane, ruknêt îslamê pênc in. “Ruknê ewwel” kelîmeyê şehadet e. “Eşhedu” ez şahidiyê tidim, “en la îlahe” ku nînin çu me’bûdek dî, “îllellah” xeyrê zatek pak, bê mîsl, ezelî û ebedî. Muteheyyîr in di fikra wî da heme mexlûq. Navê wî “Ellah” me’bûdê bi heq her ew e. Heyîya wî her bi xwe ye. Heyîya hemî mexlûqa bi wî ye. Xaliq û hakimê hemiyan e. Hemî ‘alem muhtacê wî ye. Ew muhtacê kesî nîye. Failek muxtar e. Bê cih û bê mekan e. Li heme ciyan hazir e. Ji rûhî nîzîktirê miro ye. Tê da hene hindî sîfatêt kemalê. Ji sîfatêt wî heft sîfet qedîm in: Heyat e, ‘Îlm e, Îrade ye, Qudret e, Bihîstin e, Dîtin e, Tekellum e. Ew sîfete ezelî ne, ji zatê Xwudê cuda nabin. Pak e ji heme ‘eyb û kêmasîyan.

 

“We eşhedu” ez wê şahidiyê jî tidim “enne Muhemmeden” ku Muhemmedê ‘erebî, qureyşî, haşimî, çavreş, birû rakêşay, enî kuşad, şikil sor û sipî û nûranî, sûret wekî ayînê ku der û dîwar tê ra diyar, mehbûbtir ji heme ewladê Adem, bejna wî temam li ber tavê sîber nedida erdê, li Mekê biwelid hatî, li wê bûye pêxember, ji ber kafiran çûye Medînê, li wê muteweffa bûye û hatiye veşartin, Navê babî ‘Ebdullah kurê ‘Ebdulmuttelibê kurê Haşimê kurê ‘Ebdulmenaf, navê dayê Amîne keça Wehbê Zuhrî, “resûlullah” qasidê Xwudê ye li ser cin û însanan ku riya heq nîşan bidit û hukmêt Xwudê bi cih bînin.

 

“Ruknê” dûyî kirina niwêjêt ferz e. “Ruknê” sêyî dana zekatê ye” û “ruknê” çarî” birojîbûna remezanê ye. “Ruknê” pêncî hecc e eger mal hebît û dijmin li ser rê nebin.

Rahman ve Rahîm Olan Allah’ın Adıyla

Bil ki İslâm’ın rükünleri beştir. “Birinci rükün” kelime-i şahadet’tir. “Şahitlik ederim ki; münezzeh, benzersiz, ezelî ve ebedî zattan başka hiçbir mabûd yoktur”. Bütün mahlûkat onu tasavvur etmede hayretler içindedir. Adı “Allah”tır. Hakiki mabud sadece odur. Varlığı kendindendir. Tüm yaratıkların varlığı ona bağlıdır. Hepsinin yaratıcısı ve hâkimidir. Âlemin tümü ona muhtaçtır. O, kimseye muhtaç değildir. Dilediğini yapandır. Yeri ve mekânı yoktur. Her yerde hazırdır. Kişiye ruhundan daha yakındır. Üstün sıfatlara sahiptir. Sıfatlarının yedisi kadimdir: Hayat, İlim, İrade, Kudret, Duymak, Görmek ve Konuşmak. Bunlar Allah’ın zatından ayrılmaz ezelî sıfatlardır. Tüm kusur ve noksanlardan münezzehtir.

“Ve şuna da şahitlik ederim ki; Arap, Kureyşî, Hâşimî, siyah gözlü, yay kaşlı, açık alınlı, şekli kırmızı-beyaz ve nur yüzlü, siması her şeyi gösteren bir ayna gibi parlak, tüm Ademoğullarının en sevimlisi olan, bedeni tamamen güneşli havadayken bile gölgesi yere düşmeyen, Mekke’de doğup orada peygamber olan, kâfirler yüzünden Medine’ye gidip orada vefat eden ve gömülen; babası, Abdulmenaf’ın oğlu Hâşim’in oğlu Abdulmuttalib’in oğlu Abdullah, annesi de Zuhreoğullarından Vehb’in kızı Âmine olan Muhammed, Allah’ın elçisidir. Doğru yolu göstermek ve Allah’ın hükümlerini yerine getirmek için Allah’ın cinlere ve insanlara göndermiştir.

İkinci rükün farz namazları kılmak, üçüncü rükün zekât vermek, dördüncü rükün Ramazan’da oruçlu olmak, beşinci rükün hacdır: Eğer malı olursa ve yolda düşman yoksa.

 

 

[1] Bkz. Şeyh Muhammed Asım Oxînî, Birketü’l-Kelimât, Arapçadan çeviren: Kadri Yıldırım, Avesta Yayınları, s. 19-24

[2] Bkz. Korkusuz, Nehri’den Hazne’ye, s. 9-10

[3] D. N. MacKenzie, “A Kurdish Creed, A LLocust’s Leg: Studies in Honour of  S. H. Taqizadeh, Londra 1962, s. 162.

[4] Seyyid Abdullah’ın bu eserini ve başta Melayê Bateyî’nin “Mevlid”i olmak üzere daha birçok Kürt klasiğini yayımlayan Ahmed Ramiz hakkında edindiğimiz bazı bilgileri aşağıda sunuyoruz:

-1878 yılında Diyarbakır’ın Lice ilçesinin Xosor köyünde doğmuş.

-Lütfî ve Küdîzâde lakaplarıyla meşhur olmuş.

-1904 yılında Ezher Üniversitesi’nde okumuş.

-1906 yılında Melayê Bateyî’nin “Mevlid”ini yayımlamış.

-1908 yılında İstanbul’a gelmiş ve “Kurd Neşr-i Mearif Cemiyeti” (Kürt Kültürünü Yayma Cemiyeti) kurucuları içinde yer almış.

-1910 yılında İstanbul’da “Meşrutiyet Mektebi”ni açmış.

-Abdullah Cevdet’in 1904 yılında açctığı “İctihad Matbaası”nda Said-i Nursî hazreterinin bazı eserlerini bastırmış.

-1940 yılında Şam’da vefat edip Salihiye Mahallesi’nde defnedilmiş.

-Bir kısmı telif, bir kısmı yayım olmak üzere geride birçok eser bırakmış. Teliflerinden bazıları şunlardır:

 

Reşbelek (Seyyid Abdullah’ın “Hulâse-i Akaid”iyle birlikte),

Emîr Bedirxan,

Xetaya Selef û Halef,

Îxtara Dîcle û Fırat,

Paşvemana Kurdan,

Hîmayekirina Mearif Weya Hîmayenekirina Mearif,

Melayê Bateyî, Mewlûda Nebî, Mısır 1324.

(Bkz. Zilkîf Xweşhêvî, “Kurdîzade Ahmed Ramizê Liceyî”, Nûbihar, yıl 2009, sayı 107, s.9-12; Lütfî Ahmed Ramiz, Emîr Bedirxan, Bgst Yayınları, İstanbul 2007; Said Nursî, İctimaî Dersler, Zehra Neşriyat, İstanbul 2003;

 

 

 



Çok Okunanlar

2024-10-22 22:32:13