Yerel >> Edirne Gazetesi


'UĞURLAR ÖLMEZ' UĞUR MUMCU EDİRNE'DE ANILDI


Link [2022-01-25 21:33:59]



Evinin önünde otomobiline yerleştirilen bombanın infilak etmesiyle hayatını kaybeden gazeteci ve yazar Uğur Mumcu, ölümünün 29'uncu yılında Edirne’de anıldı. Atatürkçü Düşünce Derneği Edirne Şubesi tarafından, Edirne’de bulunan Uğur Mumcu Parkı’nda düzenlenen anma törenine Edirne Belediye Başkanı Recep Gürkan ve STK temsilcileriyle basın mensupları katıldı. Törende konuşan ADD Edirne Şube Başkanı Celil Özcan, adalet ve demokrasi çağrısında bulundu.  Özcan açıklamasında şu ifadelere yer verdi, “Unutmayalım ki cesur bir kez, korkak bin kez ölür. Önemli olan, insanın böyle bir toplumda ‘mezar taşı’ gibi susmamasıdır” diyen, Laikliğin ve Demokrasinin yılmaz savunucusu “Kalpaksız Kuvayı Milliyeci Uğur Mumcu, 29 yıl önce, Ankara'da Karlı Sokak'taki evinin önünde, arabasına konulan bombanın patlaması sonucu suikasta kurban gitti. “Kemalizm benim yaşam şeklimdir. Atatürkçülük, ulusal bağımsızlık ve ulusal onur demektir. Atatürkçülük, antiemperyalist bir Kurtuluş Savaşı'nı başlatan ve sürdüren bir eylem ve öğretidir” diyen, araştırmacı gazeteciliğin öncüsü, Atatürk Devrim ve İlkeleri’nin ödünsüz savunucusu, Gazeteci-Yazar Uğur Mumcu; 24 Ocak 1993’de haince-sinsice katledildi. Türkiye, ayağa kalktı. Milyonlar sel olup aktı. Türk milleti, tek yürek olup haykırdı: Uğur Mumcu, yaşamı boyunca Türk Aydınlanmasının önündeki engelleri yıkmak için çalıştı. Devletin itibarını düşünmek yerine düşüren politikacılara karşı çıktı. Terörün her türlüsüne savaş açtı. Aldığı tüm tehditlere rağmen yılmadan, onurla, dimdik, ödünsüzce sürdürdüğü mücadelesiyle yazmaya devam etti. Yaşamı boyunca, kalemini kimsenin önünde eğmedi. Tarikat, siyaset, ticaret sarmalını, hazineyi soyan hayali ihracatçıları, silah kaçakçılarını, mafya düzeninin gerçek yüzünü halka sundu.  Mustafa Kemal Atatürk'ün ilkelerinin yılmaz bir savunucusu olarak tıpkı Atatürk gibi, emperyalist egemen güçlere karşı yaşamı boyunca mücadele etti. Büyük önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyetin ilanından 36 gün sonra “Cumhuriyetimiz öyle zannolunduğu gibi zayıf değildir. Cumhuriyet bedava kazanılmış da değildir. Bunu elde etmek için çok kan döktük. Her tarafta kırmızı kanımızı akıttık. İcabında müesseselerimizi müdafaa için lâzım olanı yapmağa hazırız." derken önümüze yaşamsal ve kutsal bir görev koymuştur. Nitekim 15 - 20 Ekim 1927 tarihleri arasında 6 gün boyunca okuduğu NUTUK’u GENÇLİĞE HİTABE ile bitirirken bu görevi Türk Gençliği’ ne ve “Ey Türk istikbalinin evladı” seslenişi ile de her dönemin Türk Ulusu’na vermiştir. 15 Mayıs 1919 günü İzmir rıhtımında gazeteci Hasan Tahsin’in şehadeti ile başlayan bu kutsal görev uğruna, Kocatepe Kurtkaya şehitliğinde yatan Yüzbaşı Agâh Efendi’den Albay Reşat Çiğiltepe’ye, Teğmen Yıldırım Kemal’den Menemen’de şeriatçı yobazların canavarca katlettiği Öğretmen Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay’a, Prof. Cavit Orhan Tütengil’den Prof. Dr. Bedri Karafakıoğlu’na, Kurucu Genel Başkanımız Prof. Dr. Muammer Aksoy’dan kurucu üyemiz Doç. Dr. Bahriye Üçok’a, Kalpaksız Kuvvacı Uğur Mumcu’dan Genel Başkan Yardımcımız Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı’ ya kadar binlerce bağımsızlık ve devrim şehidimiz kanını katmıştır Cumhuriyet harcına. Çağdaş bir toplum ülküsüyle kurulmuş laik ve demokratik Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk’ün rehberliğinde her türlü engel ve sorunları aşarak, çağdaşlaşma yolundaki tarihsel yürüyüşünü sürdürecektir. Ülkemizi karanlığa sürükleyen 12 Eylül 1980 faşist darbesinin zeminini oluşturma amaçlı siyasi cinayetlerin perdesi, 31 Ocak 1990 günü Ankara’daki evinin önünde kurşunlanarak alçakça öldürülen Kurucu Genel Başkanımız Prof. Dr. Muammer Aksoy’un aramızdan bedenen alınması ile açıldı. Seri cinayetlerin diğer önemli halkası ise, 24 Ocak 1993 günü Kalpaksız Kuvvacı Uğur Mumcu’nun arabasına konulan bomba ile paramparça edilmesiydi. İşte her yıl bu iki cinayetin işlendiği 24 Ocak ile 31 Ocak tarihleri arasındaki ADALET VE DEMOKRASİ HAFTASI’ nda hem tertiplerin arkasındaki gerçekleri, hem bu suikastların nedenlerini ve sonuçlarını irdeliyor, hem de aziz şehitlerimizin kanlarını yerde bırakmama kararlılığımızı yineliyoruz. Muammer Aksoy cinayeti ile başlayan tertipler dizisi, üzerine kararlılıkla gidilmediği için, yeni suikastlerle yol almayı sürdürdü. Kurucumuz Doç. Dr. Bahriye Üçok, Çetin Emeç, Turan Dursun, Musa Anter ile süren bu vahşet, 24 Ocak 1993 Uğur Mumcu suikastı ile yeni bir boyut kazandı. Mumcu’nun katli ülkemizi derinden sarstı. Devletin bütün kademeleri bu cinayetin faillerini ve azmettiricilerini bulmaya söz vermesine rağmen, atılan her adım kimi ellerce engellendi. Adeta herkes bu cinayetin çözülmemesi için elinden geleni yaptı. Uğur Mumcu da Muammer Aksoy gibi o kadar çok hain odağın üzerine gitmiş, önemli kısmını da açığa çıkarmıştı ki, Mumcu’yu bu odakların her biri öldürtmüş, hatta el ele vererek cinayeti birlikte işle(t)miş bile olabilirlerdi… Bölücü terör örgütü PKK, silah ve uyuşturucu kaçakçıları, Abdi İpekçi’yi öldürüp Papa’yı vurduranlar, kamu ihale vurguncuları, Ermeni terörüne kurban giden elçilerimize zırhlı görünümlü tenekeden araba satanlar, laiklik ve Kemalizm karşıtları, 12 Eylül faşizminin kucağında hayat bulan teokratik devlet özlemcileri… Uğur Mumcu’dan sonra da devam etti siyasi cinayetler. Eşref Bitlis, ADD Genel Başkan Yardımcımız Ahmet Taner Kışlalı, Necip Hablemitoğlu ve yine bir 24 Ocak günü Diyarbakır halkının sevgilisi, vatansever Emniyet Müdürü Ali Gaffar Okkan, aynı karanlık güçlerce benzer şekilde katledildiler. Emperyalizm ve işbirlikçileri; topluma önderlik eden aydınları ve hukuk devletinin saygın kamu görevlilerini ortadan kaldırarak hem bir korku ortamı, hem de çıkarlarını korumak, planlarını gerçekleştirmek için uygun zemin yarattılar. ABD emperyalizminin istihbarat örgütünce desteklenen, önce cemaat denilerek semirtilen, sonra FETÖ adıyla anılan malûm paralel yapılanma ise, bu sislenmiş ortamda, iktidarların aymazlığından yararlanarak devlete, özellikle eğitim, sağlık, mülki idare, ordu, yargı ve emniyet kadrolarına yerleşti, hatta mülki idare, yargı ve emniyeti neredeyse ele geçirdi. Bir sonraki aşamada; Ergenekon, Balyoz, Casusluk, Amirallere Suikast ve diğer kumpas davaları ile bir yandan yurtsever subayları ve Kemalist aydınlarımızı hapse atarken, bir yandan da mıntıka temizliği yaparak devlete yerleştirdiği müritlerinin önünü açtı, yükselmelerini, etkin görevlere gelmelerini sağladı. Öyle güçlen(diril)mişti ki; kurguladığı iddianamelerle seri aydın cinayetlerini bile hapse attığı yurtsever aydın ve subaylarımızın üzerine yıkmaya çalıştı. Ordumuzun bölgemizdeki ve özellikle deniz kuvvetlerimizin Karadeniz, Ege ve Akdeniz’deki caydırıcılığına büyük zarar verdi. Kumpaslarının çöktüğü aşamada büyük şehirlerde bombalar patlatarak kitle katliamları düzenledi. Nihayet 15 Temmuz 2016 günü darbe girişiminde bulundu. Emperyalizm güdümlü bu hain darbe girişiminin Kemalist Subaylarımız, namuslu emniyet güçlerimiz ve milletimiz tarafından önlendiğini de hep aklımızda tutacağız. Hain katilleri ve sahiplerini tanıyoruz… Ulusumuz örgütlü demokratik toplum olmayı başardıkça, özgür düşünce karanlığı boğacak, yarınlar aydınlanacaktır. Türk halkı değerli aydınlarını yok eden bu cinayetleri ve öldürülen kahramanlarını hiç unutmayacak, bu terör ortamı karşısında asla umutsuzluğa kapılmayacak ve BİR GÜN MUTLAKA, ama mutlaka bu cinayetlerin hesabını soracaktır. Bir Adalet ve Demokrasi Haftası’nda daha, başta AK SAÇLI BİLGEMİZ Muammer Aksoy ve KALPAKSIZ KUVVACIMIZ Uğur Mumcu olmak üzere, emperyal güçler ve hain işbirlikçilerinin alçak cinayetlerle aramızdan aldığı devrim şehitlerimizi, yitirdiğimiz tüm yurtsever aydınlarımızı, saygı, minnet ve özlemle anıyoruz.”  



Çok Okunanlar

2024-09-27 00:10:00