25 Aralık 2021'de gerçekleşen fırlatma yayınını şuradan izleyebilirsiniz: https://www.youtube.com/watch?v=Ojb7HqkXT7U --- 25 Aralık 2021, evrenin tanımının değişeceği günlerin başlangıcı olarak tarihe geçti! Çünkü dünyanın en büyük ve en gelişmiş teleskobu uzaya gönderiliyor. Hubble teleskobundan 100 kat daha güçlü olan James Webb Uzay Teleskobu, bugüne kadar hiç göremediğimiz şeyleri görmemizi sağlayacak. Milyarlarca yıl önce evrenin doğduğu ilk zamanları gözlemleyecek. Bir çeşit zaman makinesi gibi çalışarak galaksilerin, yıldızların, gezegenlerin nasıl oluştuğu konusunda şu ana kadar hiç bilmediğimiz şeyleri öğrenmemizi sağlayacak. Bu olayın ne kadar önemli olduğunu ve gönderilecek teleskobun neleri değiştirebileceğini daha iyi anlayabilmek için önce uzay hakkında bildiklerimizi bir gözden geçirelim. En açık bir gecede bile gökyüzüne baktığınızda en fazla 5000 yıldızı çıplak gözle görebilirsiniz. 2000’li yıllara gelene kadar yeryüzünde yaşamış hiçbir insan bundan fazlasını göremedi. Göremezdi. Çünkü gözümüzün küçüklüğü ve dünyanın atmosferi görüşümüzü kısıtlar. O yüzden 90’lı yıllarda uzaya insan gözünün 100 katı büyüklüğünde yeni bir göz yapılıp gönderildi: Hubble. Bugüne kadar gördüğümüz o muhteşem uzay görüntülerinin büyük bir çoğunluğunu kaydeden o meşhur teleskop. Hubble, Ay’ın gökyüzünde kapladığı bir alan kadar yerde şu görüntüyü yakalayıp fotoğrafını çekebiliyor. Bu kadarcık bir alanda bile 200.000 galaksi var. Peki ya aradaki boşluklarda ne olabilir? Bunu merak eden bilim insanları bir deneme yaptılar. Takvimler 24 Eylül 2003’ü gösterdiğinde, Hubble uzay teleskobu, gökyüzündeki küçücük karanlık bir bölgeye yönlendirildi. Toplamda 11 gün boyunca bu küçük ve karanlık bölgeyi pozlamaya başladı. İnsan gözünün görebildiğinin on milyarda biri kadar soluk olan ışıkları yakalamayı başardı ve ortaya işte böyle bir görüntü çıktı. İçinde hiçbir şey yok gibi görünen küçücük bir alanda bile, yüzbinlerce galaksi... Üstelik her biri içerisinde yüz milyarlarca yıldız barındırıyor. “Hubble Deep Field” adı verilen bu görüntü sadece astronomi konusunda yazılmış kitapları değiştirmekle kalmadı, evrenin büyüklüğü konusundaki tüm tahminlerimizi de alt üst etti. Daha önce 2,5 cm çapındaki insan gözüyle yeryüzünden görülebilen evrene 2.4 metre çapındaki bir gözle yerden 500 km yukarıdan bakınca ortaya çıkan fark bu. Peki şimdi ne olacak biliyor musunuz? 6.5 metre çapında çok daha büyük bir göz, 1,5 milyon km uzaktaki uzay boşluğuna gönderilecek. James Webb Uzay Teleskobu’nu kavrayabilmek gerçekten zor. Yanında insanlar olunca teleskobun aynasının altındaki kalkanlarla birlikte bir basketbol sahası büyüklüğünde olduğunu fark ediyorsunuz. Bu kalkanlar onu güneşten koruyacak. Kalkan dediğime de bakmayın, kağıttan bile ince 5 katmandan oluşuyor. Uzaya gittiğinde en dış katmanı 110°C gibi muazzam bir sıcaklığa ulaşacak. 5 tabaka aşağısındaki teleskobun bulunduğu bölgedeyse sıcaklık -200’lerin altına düşecek. Çünkü evrenin en uzak noktalarındaki en soluk ışıkları, kızılötesi dalgaları yakalayabilmesi için -267°C’de çalışması gerekiyor. Yoksa kendi ürettiği ışığı bile tespit etmeye başlıyor. O kadar hassas! -267°C ne demek biliyor musunuz? Mutlak sıfır noktasından birkaç derece daha sıcak demek! Mutlak sıfır, bir maddenin moleküllerinin entalpi ve entropisinin teorik minimum değerine ulaştığı termodinamik sıcaklık ölçeğinin en alt sınırı ve −273.15°C olarak kabul ediliyor. İşte teleskop üzerindeki kameranın buna çok yakın bir soğuklukta çalışabilmesi için “cryocooler” adını verdikleri, helyumlu özel bir soğutma sistemi geliştirmişler. Altın kaplamalı 18 tane heksagonal yani altıgen ayna bir arı peteği gibi dizilerek tek bir ayna gibi davranması sağlanmış. O yüzden her bir aynanın çok hassas motorlarla yönlendirilebilmesi gerekiyor. Bu aynalar, saç teli kalınlığının 10 binde 1’i hassasiyetle bağımsız olarak hareket edebiliyor! Bu şekilde tıpkı gece görüşü kameralarında olduğu gibi ısıyı yakalayacak. Kızılın ötesini, infrared ışığı. Çünkü evrenin ve zamanın başlangıcındaki galaksilerden geriye kalan tek şey bu. Ve öylesine soluk bir ışık ki bu, günler boyunca aynı noktaya sürekli olarak bakıp toplamayı gerektiriyor. Öyle olduğu için de Hubble gibi Dünya’nın yörüngesinde kalmayacak, Ay’ın dört katı uzaklığında özel bir bölgeye gönderilecek. Dünya ve Güneş’in oluşturduğu Lagrange 2 kısaca L2 noktası adı verilen özel bir bölgede, Dünya’dan 1.5 milyon km uzakta yer alacak. Bu sayede Dünya’nın ve Ay’ın ışığı onu rahatsız etmeyecek, çünkü onun ve Güneş’in daima arkasında kaldığı bir yörüngede hareket edecek. Fakat o özel bölgeye ulaşabilmesi için Ay’dan yaklaşık 4 kat daha uzağa gönderilmesi gerekiyor! 14 milyar yıllık bir hikayenin başlangıcına, kitabın ilk sayfasına bakmak işte bu karanlığı aydınlatabilir. Önümüzdeki günlerde uzaya sadece bir teleskop gönderilmeyecek. Geçmişimizi ve kim olduğumuzu aydınlatabilecek bir göz yerleştirilecek. Ve o gün bildiğimiz anlamıyla evrenin değiştiği gün olarak tarihe geçecek.